27 Nisan 2011 Çarşamba

S*ktir Et (F**k It)

John C. Parkin, Arunas Yayıncılık

Kişisel gelişim kitaplarından tiksinirim. Onları saçma sapan ve gereksiz bulurum. Siktir Et de oldukça vaatkar ismine rağmen sıkıcı ve gereksiz bir kitap. 200 sayfadan az bu kitabı 2 saat yerine 3 günde okuyabildim, habire elimden atıp durdum, ayıp olmasın diye dişimi sıkıp bitirdim sonunda.

Kitabın felsefesi hayatta hiç bir şeyi önemsememek, her şeye siktir et demek; başına gelen, etrafta olan biten herşeyi tevekkülle kabullenmek gibi özetlenebilir. Gerginliği yok edin, hiçbir şey için hırs yapmayın, herşeye siktir et deyin, istemeyi bıraktığınız an herşey zaten size gelecektir diyor. Aslında bir doğu felsefesini savunuyor bu kitap ama felsefeyi Batı'ya daha uygun olacak şekilde Siktir Et olarak adapte etmişler.

Bu tarz kitaplara çok meraklıysanız alın okuyun, yoksa aman siktir edin gitsin.


25 Nisan 2011 Pazartesi

Yeni kitaplar

Selam dostlar!

Bu hafta sonuna kadar okuyarak sizlerle paylaşmayı planladığım 2 yeni kitabım var:

İlki bir kişisel gelişim kitabıymış. Asla kişisel gelişim kitabı okumam, hatta kişisel gelişim kitaplarının hepsini pencereden atmak gerektiğini düşünüyorum. Gelgelelim, tamamen isminden dolayı bu kitabı çok merak ettim ve aldım : S*ktir Et!

İkinci kitabımız ise bir çocuk  kitabı. Fakat kapağı, baskısı, cildi ve içini süsleyen resimleriyle muhteşem görünüyor : Doktor Proktor'un Osuruk Tozu. Ahahahah, okumak için sabırsızlanıyorum doğrusu:)) Amazon yorumları kitabın son derece güldürücü ve eğlenceli olduğunu söylüyor. Tam ihtiyacım olan şey bugünlerde.

Bakınız kitabın içi böyle resimlerle süslü. Baskısı 1. kalite kuşe kağıt, pırıl pırıl, çok güzel ve sahip olmak isteyeceğiniz türde bir kitap.


 Kitapları okur okumaz yorumlarımla karşınızda olacağım:))

xo xo

11 Nisan 2011 Pazartesi

Cani (The Cutting)

James Hayman, Bilge Kültür Sanat

New Yorklu dedektif Michael McCabe, karısından boşandıktan sonra kızını güvenli bir ortamda yetiştirebilmek için küçük ve sakin Portland şehrine taşınır. Bir süre sonra korkunç bir cinayet işlenir, genç bir kızın kalbi canlı canlı yerinden sökülmüştür. Bir başka genç kadın ise ortadan kaybolmuştur. Kurbanlar genç, sarışın ve sportif tiplerdir. Dedektif ve ortağı iz peşine düşerler. Kaçırılan kadını kalbi sökülmeden kurtarabilmek için zamana karşı yarışmaları gerekmektedir.

Gayet rahat okunan akıcı bir polisiye. Cnbc-e'de Amerikan dizisi izliyormuş gibi; tipler, görüntüler gözünüzün önünde kolayca canlanıyor. İnsanı çok heyecanlandırıp coşturmasa bile sıkmamayı da beceriyor. Benim için hayal kırıklığı olmadı bu kitap. Yazarın bir kitabını daha okuyabilirim.



4 Nisan 2011 Pazartesi

Psikopat (Prior Bad Acts)

Tami Hoag, Koridor Yayınları

Tami Hoag'ı Oğlak Yayınlarından çıkan 2 kitabı ile tanıdım : Gece Günahları ve Günah Kadar Suçlu. Polisiye macera severlere bu iki kitabı tavsiye ederim, son derece zevkli, akıcı ve heyecanlı romanlardı.

Psikopat okuoku.com'dan sipariş verirken kelepir kitaplar köşesinde bulup çok ucuza aldığım bir roman idi. Kitaba oldukça beklenti ile başladım ama sonuçta orta karar bulduğum bir roman oldu. Tami'nin en iyi işi değil. Çeviride bir sorun vardı sanki, bazı cümlelerde kopukluk hissettim, yani bir önceki satıra bakıyorum, sonraki satırı okuyorum ve arada bağ kuramıyordum. Bilemedim kopukluk çeviriden mi, orijinalden mi, yoksa benden mi kaynaklandı.

Sakin Minneapolis kentinde akıllara ziyan bir cinayet işlenmiş, maktülleri bulan polisler bile kendilerine gelememişlerdir. Katil zanlısı olarak Karl Haas adlı bir adam yakalanmıştır ancak savcının elinde sağlam kanıt yoktur. Yargıç Carey Moore adamın geçmişindeki suçların bu dava için kanıt sayılamayacağına karar verince bütün şehir kadından nefret etmeye başlar. Yargıç otoparkta saldırıya uğrayıp kaçırıldığındaysa, onu kurtarmak Dedektif Sam Kovac ve nüktedan partneri Nikki Liska'ya düşer.

Orta karar bir polisiye. Ama çok sıkmadan pıt diye okutuyor kendini. Bir gecede okudum.


2 Nisan 2011 Cumartesi

Semerkant (Samarcande)

Amin Malouf, Yapı Kredi Yayınları



Semerkant yıllar önce alınmış bir kitap, 90'ların sonunda. Onca sene nedense okumadan kitaplıkta bekletmişim, ne kayıp! Enfes bir roman Semerkant, tarihi bir masal gibi.

Semerkant'ın merkez noktası, Ömer Hayyam'ın elleriyle yazdığı rubaileri, yeryüzünde tek bir kopyaı olan bu Elyazması'nı, Hayyam ömrü boyunca yanında dolaştırıyor. Biz romanda önce Ömer Hayyam'ın maceralarını okumaya başlıyoruz, sonra şaşırtıcı bir şekilde Hasan Sabbah giriyor hikayemize. Sadece o mu? O devirde yaşamış ve Semerkant 'ta hüküm sürmüş Selçuklu hanedanları katılıyor hikayemize, meşhur sadrazam  Nizamülmülk'ün efsanevi maceralarını, Hasan Sabbah ile çekişmelerini okuyoruz.

Kitabın ilk 2 bölümü bu kahramanların etrafında geçiyor ve daha yüzlerce sayfa olsa okunabilecek lezette yazılmış. Çevirinin de ağızlara layık olduğunu söylemem lazım. Kitabın sonraki 2 bölümü ise yüzyıllarca ileri gidip 1800'lerin sonunda İran'da yaşanan ayaklanmalara ayrılmış ve en başından beri bize olayları anlatan; aslında tek amacı Elyazması'nı ele geçirmek olan Benjamin'in İran'da yaşadıklarına, Tebriz ayaklanmasında başına gelenlere tanık oluyoruz.

Ve en sonunda Elyazması'nı ele geçiren Benjamin, Amerika'ya dönmek için Titanic isimli bir gemiye biniyor...

Bunca senedir okumadığıma pişmanlık duyduğum harika bir kitap. Kitabın içine serpiştirilmiş Hayyam dörtlükleri de ayrı bir güzellikte.

Rengarenk Dünyada  bir adam gezer,
Ne zengin, ne fakir, ne mümin, ne zındık,
Hiçbir gerçeğe dalkavukluk etmez,
Hiçbir yasayı tanımaz...
Bu alacalı dünyada kimdir bu adam, cesur ve üzgün?