31 Aralık 2013 Salı

Zaman Çarkı (Elise)


Ken Grimwood, Koridor Yayıncılık

Çeviri : Ender Nail


Ken Grimwood'un okuduğum 3. kitabı hayal kırıklığı oldu maalesef. Halbuki harikulade bir teması var : Ölümsüzlük.

Zaman Çarkı, 14.Louis devrinde Versailles Şatosunda doğan Christine'in günümüzde yaşadıklarıyla beraber macerasını anlatıyor. New Yorklu genç ve güzel Elise, bir genetik profesörünün araştırması ile derdine derman bulmak, yaşlanıp hayatı sevdikleri ile paylaşmak istemektedir. Versailles'da başlayan hayatı, Rusya'da, Amerika'da devam etmiş, sonsuz gençliği dikkat çekmeye başladıkça yer değiştirmiş; sevdiği herkesin yaşlanıp ölmesine tanık olmak zorunda kalmıştır Christine/Elise.

Konu çok güzel ama ele alınış şeklini sevmedim. Adeta bir pembe dizi tadında eski Paris'te Christine'in maceralarını okuyoruz. Pembe dizi iyi hoş da, sürükleyici ve fantastik bir öykü okumak isterken hoş gelmiyor. Ayrıca bu ölümsüzlükten ıstırap çekme mevzu, ne bileyim, Vampir'le Görüşme'de gayet müthiş ele alınmış. Christine'in mıy mıy dertlenmesi pek umrumuzda olmuyor o yüzden.

Mıy mıy evet, mıy mıy bir kitap :)



30 Aralık 2013 Pazartesi

Kedi Gülüşü


Deniz Kavukçuoğlu, Can Yayınları


Yazarımız gerçek bir hayvansever. Kedi-köpek ayırt etmeden, her canlının yaşama hakkına sahip olduğuna gönülden inanan gerçek bir doğa dostu. Haliyle ömrü kedilerle geçmiş. Bu leziz, küçük kitap; yazarın kedili hayatının anılar geçidi gibi başlamış. Ama her bölümde, yazarımız kedilere dair anlatısını, tüm dünyadan sayısız alıntılarla zenginleştirip renklendirmiş ve ortaya kedilere adanmış harikulade bir eser çıkmış.


Hem bir "hayatımın kedileri" anılar geçidi, hem de dünya edebiyatından kedilere dair alıntılar derlemesi diyebilirim kısaca.


Kedinizi biraz daha yakından tanımak, gerçek bir hayvanseverin kedi maceralarını dinlemek isterseniz, bu kitabı kaçırmayın derim. Enfes, harikulade bir kedi kitabı:)





29 Aralık 2013 Pazar

Kayboluş (Breakthrough)


Ken Grimwood, Koridor Yayıncılık

Çeviri : Elif Özkaya, Seçil Ersek


Sil Baştan ile en merak ettiğimiz konulardan "zamanda yolculuk" üzerine nefis bir roman yazan Ken Grimwood; Kayboluş'da akıl kurcalayıcı bir başka konu seçmiş kendine: Bir başkasının zihnine girmek, kendi bilincimize sahip olduğumuz halde, bir yabancının gözlerinden dünyaya bakmak, onun hayatını yaşamak, hem kendin hem başkası olmak... Ve ortaya yine epey meraklı ve sürükleyici bir roman çıkartmış. Aslında Kayboluş, yazarın 1976'da yayınlanan ilk romanıymış. Sil Baştan ise 1987'de yayınlanmış. Ama kitapları okurken hiç bir eskimişlik hissi almadım ben. O derece temiz ve güncel bir anlatımı var yazarın. Çok erken sayılacak bir yaşta ölmüş olması pek yazık.


Kayboluş, epilepsi hastası Elizabeth Austin'in yeni bir tedavi sürecini kabul edişiyle gelişen olayları anlatıyor. Oldukça sansasyonel bir teknikle, Elizabeth'in beynine elektrotlar yerleştirilir. Elizabeth, ne zaman epilepsi krizine yakalanacağını hissetse elindeki vericiye basacak ve krizler önlenecektir. Ameliyat çok başarılı olur. Elizabeth, doktorunun araştırma için beyninin normalde "sessiz bölge" denilen ve tepkisiz kısımlarına elektrotlar yerleştirilmesine razı olur. Böylece çığır açıcı buluşlar yapılacağını ümit eder. Bu elektrotlardan biri çalıştırılınca, çok tuhaf birşey olur. Elizabeth kendini başka bir yüzyılda yaşayan Jenny isimli genç kadının zihninde bulur. Jenny'nin zihninde ikinci bir hayat yaşayabilen Elizabeth'in anlattıklarına kimse inanmaz. O ise bu hayatın bağımlısı olmuştur.

Sürükleyici ve meraklı bir roman okumak isteyenlere Sil Baştan ile beraber tavsiyemdir.




Pasaklı Tanrıça (Undomestic Goddess)


Sophie Kinsella, Artemis Yayınları

Çeviri : Bige Turan


Samantha, genç bir avukattır ve 7 yıldır gece gündüz ve haftasonu demeden; şehrin en iyi avukatlık bürosuna ortak olabilmek için köle gibi çalışmaktadır. (Bir nevi bizim audit firmalarında çalışan ve yüzlerini göremediğimiz arkadaşlarımız gibi) . Şoke edici bir hatanın ardından şirketten kaçan Samantha, kendini bilmediği bir kasabada, sonradan görme zengin bir çiftin hizmetçisi olarak bulur. Yumurta kırmayı bırak, ütü masasını bile tanımayan kahramanımız başına işler açtıkça bize de kah kah gülerek okumak düşer tabii:))

Sophie Kinsella kitaplarını severim, romantizmin bokunu çıkarmaz. Bazı yazarlar gibi pornografi meraklısı da değil çok şükür. Asıl amacı komedi yazmak o yüzden gerilim ve polisiyelere bir ara vermek istediğimde severek okurum.

Pasaklı Tanrıça'da en çok Samantha'nın ilk yemek pişirme çabalarına güldüm. Eh, ben de hiç becerikli hamarat filan değilim ama çamaşır makinesini çalıştırmayı, ütü yapmayı ve de omlet pişirmeyi biliyorum en azından:)))


Okuduğum diğer Sophie kitapları için buraya




25 Aralık 2013 Çarşamba

Beyaz Yalan (The White Lie)


Andrea Gillies, Domingo Yayınları

Çeviri : Berrak Göçer


Çok zarif bir dille Slater ailesinin tarihçesini anlatan sürükleyici bir roman Beyaz Yalan. Bu kitabı okumaya başladığım Cumartesi gecesi 3'te yattım, Pazar sabahı da 8'de kalkıp okumaya devam ettim.

Olayları bize genç Michael Slater anlatıyor. Michael ölü, yine de ailenin çevresinde dolaşıyor ve zamanda bir ileri bir geri giderek bize her birinin hikayesini anlatıyor. Bir kaç kuşağın bir arada yaşadığı büyük malikanede tabii ki bolca sır, sevgi, kıskançlık, egzantrik akrabalar ve yalan var. Bir tanesi, bir beyaz yalan ise herkesin hayatının değişmesine neden oluyor.

Kitabı okuması çok hoşuma gitti, çok lezzetli bir dille yazılmış. Aile tarihini anlatan dramları da her daim pek sevmişimdir. Misal yine Domingo Yayınlarından çıkan "Gölün Kıyısında"yı da pek beğenmiştim. Beyaz Yalan biraz daha katmanlı, daha çapraşık çünkü epey kalabalık bir aile hakkında.

Derdini sakin sakin, ağır ağır anlatan etkileyici bir roman. Ben sevdim ancak daha hareketli bir şey arayanlar sıkılabilir.




23 Aralık 2013 Pazartesi

Sil Baştan (Replay)


Ken Grimwood, Koridor Yayıncılık

Çeviri : Seçil Ersek


Sil Baştan, ilk Ken Grimwood kitabım. Elimde okunacak 2 tane daha olmasından memnunum, çünkü epey meraklı, sürükleyici, akıcı bir kitaptı Sil Baştan.

Romanımız, baş kahramanımız Jeff'in ölümüyle açılıyor. 1988 senesinin 18 Ekim'inde, Jeff ölüyor. Kalp krizi geçirip, ağrılarla acı içinde, öldüğünü bilerek ölüyor. Sonra gözünü açıyor ve kendini 1963 senesinde, 18 yaşında, üniversitede buluyor. Jeff, hayatını tekrar yaşamakta olduğunu anlıyor. Hem de bu sefer gelecekte olacak her şeyi bilerek... Kennedy'nin öldürüleceğini, Kentucky derbisini hangi atın kazanacağını ve Apple diye bir firmanın dünya devi olacağını biliyor. Üniversiteyi bırakıp bahis oynayarak çok zengin oluyor. Ancak, 1988 yılı geldiğinde, 18 Ekim'de yine ölüyor ve kendini bir kere daha üniversitede buluyor. Bu sefer hayatını daha farklı yaşamaya çalışıyor fakat zamanla, bu yeniden başa dönmeler derin bir umutsuzluğa sürüklüyor Jeff'i. Her şeyi yapabilir, dünyayı değiştirebilir, ama ne pahasına? Ölecek ve yaptığı hiç bir şeyin manası kalmayacak. Bir tekrarda, çocuk sahibi olacak ama ölüp de yeni baştan hayata başladığında, o çocuk hiç varolmamış olacak.

Zamanda yolculuk, müthiş derecede ilgimi çeken bir mevzu. Sil Baştan, bu konuda okuduğum en zevkli kitaplardandı. Çok beğendim!




18 Aralık 2013 Çarşamba

Kertenkelenin Uykusu


Nihan Taştekin, Oğlak Yayınları


Kertenkelenin Uykusu, pek hoş bir tesadüfle sahaflardan bulduğum enteresan bir polisiye. Değişik bir kurgusu ve zihin açıcı bir hikayesi var. İnsanı şaşırtıyor ve düşündürüyor. Nefis yazılmış küçük bir roman kesinlikle.

Kitabımızın ilk kısmında olayları bize dedektif özentisi Cem Beyoğlu anlatıyor. Dedektiflikle karın doymayacağını anlayınca avukatlık mesleğine geri dönen kahramanımız, çocukluk arkadaşı Ergin'i içine düştüğü beladan kurtarmak için uğraşıyor.

Kitabın ikinci yarısında ise Oktay Palamut ortaya çıkıyor; Cem'in karıştığı başka bir maceraya bulaşıyor. Sonuçta her iki hikaye birbirine kavuşuyor elbet. Ama ne kavuşmak. Sürprizli anlatımı ile habire şaşırtıyor bizi yazarımız.

Çok beğendim.



16 Aralık 2013 Pazartesi

Sevgilimden Son Mektup (The Last Letter From Your Lover)


Jojo Moyes, Pegasus Yayınları

Çeviri : Solina Silahlı


Tabii ki ara sıra romantik ve de komik kitaplar okumak hoşuma gidiyor. Jojo Moyes'in meşhur çoksatar romanı "Senden Önce Ben"i okumuştum birkaç ay önce. Hoştu. Komik değil salt duygusal tarzdaydı ve rahatça okunuyordu. Böylece yine pek güzel kapağıyla albenili diğer Jojo romanını da aldım, pıt diye okudum.

Bu sefer 2 ayrı hikaye var romanımızda. Biri günümüzde geçiyor, diğeri 40 sene önce, tabii bir şekilde kesişiyor geçmiş ve bugün. 1960'larda geçen kısımları daha çok sevdim.  Genel olarak kitap yine rahatça okunan ve kafa dağıtıcı bir eser. Sanki film olsun diye yazılmış, insanın gözü önünde kolaylıkla canlanıyor sayfalar.

Hafif, romantikçe bir şeyler okumak isteyenler tercih edebilir. Kitaptaki aşk mektupları da çok, çok güzel gerçekten.



14 Aralık 2013 Cumartesi

Ve İşte Onu Böyle Kaybedersin (This Is How You Lose Her)


Junot Diaz, Domingo Yayınları
Çeviri : Avi Pardo


Bu kitabı alırken ne hakkında olduğuna dair fikrim yoktu, Domingo yayınladıysa iyidir deyip kapmıştım fuardan. Kitap nefis çıktı sonuçta.

Ve İşte Onu Böyle Kaybedersin, Amerika'da yaşaya Dominiklilerin ilişki halleri üzerine hikayelerden oluşuyor. Kimi zaman farklı kahramanların sevgilileri ile birlikteliklerini nasıl batırdıklarını okurken, özellikle genç Yunior'a odaklanıyor hikayeler. Yunior'un hayatı boyunca yaşadığı ilişkileri, ayrılıkları, aldatmalarını dile getiriyor. Yunior ilişkilerini nasıl mahvetmiş, bütün açıklığıyla anlatırken; biz de o samimi, apaçık dile kapılıp gidiyoruz.

Yazarın dili, tarz olarak Charles Bukowski'yi andırsa da, alabildiğine kendine özgü bir tadı var. Müthiş zevkli, akıcı ve canlı hikayeler-anılar boyunca, o hayatlara dalıyoruz. Kahramanlarımızla koltukta oturup tv izlemek, birer bira içip ilişki tavsiyesi vermek istiyoruz.

Çok çok çok sevdim bu kaybedenler kitabını. Bir solukta okudum.





4 Aralık 2013 Çarşamba

Yüz Karası (The Abomination)


Jonathan Holt, Yapı Kredi Yayınları

Çeviri : Duygu Akın


Carnivia serisi 1.kitap. Venedik'de karnaval gecesinde, rahip kıyafeti giymiş bir kadın cesedi bulunur. Cesur ve güzel dedektif Katerina Tapo, vakayı deneyimli eski toprak Albay Aldo Piola ile takip etmeye başlar. Genç teğmen Holly Boland, babasının akerliği sırasında büyüdüğü ve asla unutmadığı İtalya'ya 4 yıllığına atanmış, Venedik civarındaki üsse gelmiştir. Daha ilk günden beklemediği bir ziyaretçi, Holly'i Bosna Savaşında dönen komploların içine çeker. Daniele Barbo; soylu bir Venedik ailesinin son ferdi ve bilgisayar dehasıdır. Carnivia adında sanal bir Venedik kenti kurmuştur ve Carnivia'da herkes anonim olarak ikinci bir hayat sürebilmektedir. Tuhaf sembollerle bezeli cinayet işte bu insanları şaşırtıcı olaylar sonucu bir araya getirecektir.

Epey katmanlı, heyecanlı ve zevkli bir roman Yüz Karası. Venedik'de geçmesi ayrı güzel, kitabın enfes bir arka fonu var. Yazarımız İtalyan ruhunu ise nefis şekilde aktarıyor. Kahramanlarımız her yemek yediğinde benim ağzımın suları aktı misal:)

Çok sevdim ben bu macerayı. Kitapla ilgili kötü haber ise, bir serinin ilki olması! Ve ikinci kitap ancak seneye yayınlanacak.



3 Aralık 2013 Salı

Hayaletin Çırağı (The Spook's Apprentice)


Joseph Delaney, Tudem Yayınları

Çeviri : Ceren Aral


Tom Ward 13 yaşına geldiğinde, babası onu yörenin Hayalet'inin yanına çırak verir. Hayalet, bütün o dolayları kötülüklerden (cadılar, devler, hortlaklar vs) koruyan ürküyücü bir adamdır. Her ne kadar kötülüğü uzak tutan kişi olsa da, yerel halk Hayalet'den korkar. Hayalet daima yalnız bir hayat sürer. Genç Tom, kendi de 7. oğul olan babasının 7. oğludur ve diğer ağabeyleri uygun olan tüm çıraklıkları aldığı için Tom'a Hayalet'in çırağı olmaktan başka yol kalmamıştır. Evini terkeden kahramanımız, Hayalet ile birlikte tekinsiz maceralara atılır.

Bu seriyi epeydir merak ediyordum. Okuyunca ehhh işte dedim. Devamını belki İdefix'in sanal kitap fuarında çok indirim olursa alırım. Çeviride sıkıntı var açıkçası, bana bir Tünelin Ağzından Dehşet Hikayeleri kadar keyif vermedi. Ama hani, içinizin daraldığı Pazar öğleden sonralarında okunabilecek hafifçecik, cadılı büyülü bir kitap.

Hayalet serisi hakkında çekimserim an itibariyle. Serinin devamını okuyanlar ne diyor?




2 Aralık 2013 Pazartesi

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi


Ahmet Ümit, Everest Yayınları


Bir Başkomiser Nevzat polisiyesi. Polislerin kabusu yılbaşı gecesinde, Tarlabaşı'nda cinayet işlenir. Ekibiyle işe koyulan Beyoğlu'nun en güzel abisi Nevzat başkomiser; tinerci çocuklar, Beyoğlu esnafı, travestilerle; için için kaynayan Beyoğlu'nun arka sokaklarında cinayeti çözmek için uğraşacaktır. Bir de peşine takılan, sinirini bozan polisiyeci yazarla uğraşır. Ki bu yazar Ahmet Ümit'in ta kendisidir. Yazarın kendini romana dahil etmesini ve baş karakterin yazardan nefret etmesi çok hoş bir ayrıntı olmuş.

Polisiye dedim ama, bu kitap bir polisiye değil bence. Bu açıdan hiç sevmedim, beğenmedim romanı diyebilirim. Ahmet Ümit, Istanbul'a duyduğu sevgiden yola çıkarak; Beyoğlu'nun hakiki sakinlerinin, Istanbul Rumlarının utanç verici 6-7 Eylül olaylarından sonra yurtlarından edilmesini anlatmak istemiş. Istanbul'un nasıl talan ve tarumar edilip elimizden kayıp gittiğini anlatmak istemiş. Bunu da Nevzat aracılığıyla yapmış ki, laylaylom polisiye okurken bu derin yaralardan haberdar olsun okuyucu. Kitabın bu Istanbul'a ağıt yakan kısımları bence çok vurucu olmuş. Bu bölümlerden epey etkilendiğimi, içimin parçalandığını söylemem lazım.

Gelgelelim, ben, Ahmet Ümit'in bu konuyu Nevzat ile işlemesinden hoşlanmadım. Nevzat'ın o ders verir gibi kitabi  konuşmaları hoşuma gitmedi. O yüzden kitabın polisiyeliğinden bir şey anlamadığım gibi içim de sıkıldı. Keşke Istanbul'u; 6-7 Eylül olaylarını, apayrı bir şekilde kendine özgü bir romanla anlatsaydı yazarımız. Polisiye sosa gerek olmadan, o alabildiğine duygusal diliyle yazacağı romanı; ağlayarak okurduk biz yine de. Bu şekilde bence iki arada bir derede kalmış bir roman, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi.


Yine de, Ahmet Ümit'in bir sonraki kitabını da çıktığı gün alıp okuyacağım.




,

1 Aralık 2013 Pazar

Gemi (Skeppet)

Stefan Mani, Doğan Kitap

Çeviri : Sıla Okur


Gemi, İzlandalı bir grup denizcinin öyküsü. Fırtınalı, karanlık bir gecede palamar çözüp Surinam'a doğru yola çıkıyorlar Per se ile. Ancak gemide huzursuzluk hakim. Şirket, gemiyi satacakmış, denizciler kovulacakmış dedikoduları ayyuka çıkmış. Üstelik her biri kendi şeytanını getirmiş gemiye. Süvari bey'in karısıyla dertleri var. İkinci kaptan ise korkunç bir cinayet işleyip kaçmış; gemiye gelmiş. Güvertecinin akıbeti belli değil. Lostromo ile çarkçıbaşı isyan planları yapıyor. Ateşçi esrarkeşin teki. Ve bütün bunların üzerine, nefis bir kurguyla yanlışlıkla gemiye binen ölümcül bir mafya babası var.

Kötülüğün doğasını anlatan, müthiş sağlam bir kitap Gemi. Her sayfasında roman okuma zevkini aldım. Çünkü adeta gemicilerle o lanetli yolculukta biz de seyahat ediyor, her anı, başlarına gelen her şeyi biz de yaşıyoruz sayfalar boyunca. Kitabın tercümesi de harikulade. Sıla Okur, gemicilik jargonuna hakimmiş ya da çok iyi çalışmış ve nefis bir çeviri yapmış. Ellerine sağlık.

Bu yazarın diğer romanlarını da en kısa sürede okumak dileğiyle.




16 Kasım 2013 Cumartesi

Tünelin Ağzından Dehşet Hikayeleri (Tales of Terror From The Tunnel's Mouth)

Chris Priestley; Tudem Yayınları

Çeviri : Emine Ayhan


Tünelin Ağzından  ile nefis dehşet hikayeleri serimiz tamamlanıyor. Bu sefer kahramanımız ilk kez tek başına trene binerek tatilden okula dönen genç Robert. Aşırı sevgi dolu üvey annesinden kaçtığı için pek memnun olan Robert trende baştan aşağı beyazlar giymiş, yeşil gözlü bir kadınla karşılaşıyor ve kadın Robert'a meşum hikayeleri anlatmaya başlıyor. Her biri ürpertici yaratıklar, karanlık tipler ile dolu bu öyküleri dinlerken, kahramanımız zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor.

Serinin üçüncü kitabı kesinlikle en sevdiğim oldu. Her bir öyküden ayrı zevk aldım. Ayrıca çeviriyi de çok temiz ve başarılı bulduğumu söylemek isterim.

Gotik Viktoryen döneme ilgi duyuyor iseniz Dehşet Hikayeleri serisini kaçırmayın derim.



14 Kasım 2013 Perşembe

Aşk ve Gurur ve Zombiler (Pride and prejudice and Zombies)

Jane Austen ve Seth Grahame-Smith, Domingo Yayınları

Çeviri : Dost Körpe


Klasik Kraliyet Romansı - Şimdi şiddet dolu zombi kaosuyla


Aşk ve Gurur, ezbere bildiğim, hala ara sıra açıp okuduğum, BBC dizisinin karşısında eriyip bittiğim bir klasik. Yazarımız bu klasik eseri almış, aynı metni almış yani, esinlenme filan değil. Jane Austen'in metnini alıp zombileri eklemiş kitaba. Miss Bennet ve kız kardeşleri, ağıza alınmazların (yani zombiler) baş düşmanı, yılmaz savaşçılar haline gelmiş. Kitap aynen olduğu gibi devam ediyor ama olayların içinde zombiler var ve hikayeler, bir ucu zombilere dayanacak şekilde değişmiş haliyle.

Bu kitabın epey komik ve eğlenceli olacağını sanmıştım ama hayal kırıklığı oldu açıkçası. Aman uzak durun demek istediğim bir okuma. Tatsız. O kadar sıkıldım ki, kitabı bitirince hemen açıp Colin Firth'lü BBC uyarlamasını izledim.



13 Kasım 2013 Çarşamba

Kapalıçarşı Cinayeti

Esra Türkekul, Esen Kitap


Turist rehberi Berna, kocasından boşanmış, depresyona girmiş, kendini yemeğe vurup şişmanlamış, annesi ile yaşayan ve de kakasını halka açık tuvaletlerde yapan adi insanlardan nefret eden bir hanım. Öyle zengin filan da değil ama monşer bozuntularına Istanbul turu attırmaktansa evde yatmayı tercih ediyor:)


Berna'nın yeni işi, Ortaköy'deki 5 yıldızlı otelden Mr Reynard ve karısını teslim alıp gezdirmektir. Heyhat, kader ağlarını örer ve Amerikalı adam kanlı canlı girdiği Kapalıçarşı'da ölü bulunur. Sonunda Bernacık, kendini başkomiser Fatih ile cinayet mahallinde gezip vakayı araştırırken bulacaktır.


Nefis bir kitap Kapalıçarşı Cinayeti. Kitap biter bitmez, daha fazlasın okumak istedim. İnşallah huysuz ve tatlı acemi hafiyemiz Berna'nın yeni maceralarını okuyabiliriz. Bir yandan olayları anlatırken beri yandan feci eğlenceli iç sesi ile yaptığı yorumlara bayıldım. Berna'nın peşine takılıp Istanbul'da dolaşarak cinayet davasını aydınlatmak pek zevkli idi. Yazarın samimi üslubu, akıcı dili ve Berna'nın kimi zaman saftirik halleri ile su gibi akıp gitti kitap. Çok keyiflendim bu kitabı okurken.


O, para üstünü beklerken tuvalete gittim. Orada öyle bir koku vardı ki kakasını halka açık tuvaletlerde yapan adi insanları bir kez daha lanetledim. Toplumun esenliği için böyle götüne hakim olamayanlara ağır para cezası getirecek yeni bir yasanın meclisten geçeceği aydınlık yarınları hayal ederek ellerimi yıkadım.




12 Kasım 2013 Salı

MAUS Hayatta Kalanın Öyküsü (The Complete Maus)

Art Spiegelman, İletişim Yayınları

Çeviri : Ali Cevat Akkoyunlu


Amerikalı çizer Art Spiegelman, 13 yılda tamamladığı eserinde, Auschwitz'den kurtulmayı başarmış babasının öyküsünü anlatıyor. Nazilerin 2.Dünya Savaşında Polonya'yı işgal etmesi ile bildikleri hayatları altüst olan Spiegelman ailesi, önce gettolara sürülüyor, sonra kaçak göçek gizli gizli hayatta kalmaya çabalıyorlar, ardından milyonlarca insanın öldürüldüğü Auschwitz kampında buluyorlar kendilerini.

Kitapta Yahudiler fare, Naziler kedi, Polonyalılar domuz şeklinde tasvir edilmiş. Savaşın korkunçluğu, insafsızlığı, canavarlığı olduğu gibi resmedilmiş. Şahsen İkinci Dünya Savaşı üzerine izlediğim tüm belgesellerden çok daha etkili buldum Maus'u. Mükemmel bir grafik roman.




10 Kasım 2013 Pazar

Aynı Yıldızın Altında (The Fault In Our Stars)

John Green, Pegasus Yayınları

Çeviri : Çiçek Eriş


Şu sıralar ortalığı kasıp kavuran, filme çekilen son popüler romanımız Aynı Yıldızın Altında. Kitabı okumaya geçen pazar gecesi başladım. Ne hata! Kitabı o kadar sevdim ki, bitirmeden yatmama imkan yoktu, böylece 1'de yatıp işe zombi gibi gidecek aldırmadan kitabı bitirdim 3,5 saatte. Zaten su gibi akıp giden, sade ve genç bir dili var kitabın.

16 yaşındaki Hazel Grace; kanser hastası. Mucize bir ilaçla ömrü biraz uzamış (İlaç kurgusal, gerçekte yok maalesef). Hazel çoktan ölümü kabullenmiş, o aşamaları geçip gitmiş. Zaten kitap öleceğini anlayan Hazel'ın trajedisi tadında bir kitap değil kesinlikle. Hazel, kanserli çocuklar destek grubunda Augustus Waters ile tanışıyor. O da bir bacak vermiş kansere. Aşık oluyorlar. Bol bol muhabbet ediyorlar, o kadar güzel, dolu dolu ve gerçek ki bu muhabbetleri, iki genci de sevmemek elde değil:) Gençler beraber serüven bile yaşıyorlar, Hazel'ın hayran olduğu efsanevi yazar Peter Van Houten ile tanışabilmek için Amsterdam'a uçuyorlar. Hazel'ın beraber gezmek zorunda olduğu oksijen tüpünü de taşıyorlar tabii.


Bende çok güzel, buruk bir tad bıraktı bu kitap. Çok sevdim. Yazarın diğer kitaplarını da okumak istiyorum mutlaka.





25 Ekim 2013 Cuma

Cave Canem (Felidae 3)

Akif Pirinçci, Güncel Yayıncılık


Bir Felidae romanı. Dünyanın en meşhur dedektif kedisi, yakışıklı Francis iş başında.

Bizimkinin mahallesinde kanlı cinayetler işlenmektedir ve kurbanlar hem kedi hem de köpeklerdir. Her iki taraf da cinayetler için birbirini suçladıkları için büyük bir savaş çıkması kaçınılmazdır. Fare avcıları ile pire torbaları savaşı! Yaşlı kedi Mavi Sakal, iki gruptan süre kazanmak için Francis'i öne sürer. Dedektif kedi Francis, emekli polis köpeği Hektor ile işbirliği yaparak cinayetleri kimin işlediğini bulacaktır. Tabii ki kahramanımız kesinlikle bu şartı kabul etmez. Hektor ile çalışmaktansa yemeklerini Garfield resimli bir tabaktan yemeyi tercih eder.

Ne var ki Francis bir kedidir, hem de en iyisinden. Dolayısıyla meraklı burnunu davaya sokmaktan kendini alamayacaktır:)

Ah, ne tatlı bir kitap bu anlatamam. Bir öncekinden çok daha fazla sevdim Cave Canem'i, gülerek; ağlayarak okudum. Hayvan sevgisi ve dostluk üzerine yazılmış harikulade bir macera.

Kitabın arka kapağına tüm kalbimle katılıyorum. Keşke kedim de bu romanı okuyabilseydi:)

Çok, çok sevdim.




24 Ekim 2013 Perşembe

Francis (Felidae 2)

Akif Pirinçci, Güncel Yayıncılık


Bir Felidae romanı. Geçtiğimiz aylarda okuduğum Felidae romanından o denli etkilenmiştim ki, yeni yayıncının (Aylak Kitap) serinin devamını basmasını bekleyemedim. Basıp basmayacakları da muamma zaten. Ben de Gittigidiyor'dan önceki basımlarını bulup aldım. Bu harika kitapları kaçırmak istemedim.

Dünyanın en ünlü dedektif kedisi pek dertli, konserve açacağı Gustav son derece uygunsuz bir sevgili bulmuş kendine; kadın hem kedilerden tiksiniyor hem de adı Francis'e hakaret edercesine Francesca. Canavar francesca, nihayet Francis'in aile mücevherlerine göz dikerek "fındıklar gitmeli" dediğinde ise, kediciğimizin sabrı taşıyor ve sıcacık rahat yuvasından kaçarak kendini sokaklarda buluyor.

İlk iş lağıma düşen Francis, burada yaşayan kör kedi kabilesi ile karşılaşıyor ve korkunç cinayetlerden haberdar oluyor. Delirip bir köpekle işbirliği yapan Kedi Hugo, Kara Şövalye olarak hayvan aleminde terör estirmektedir. Kör kediler, Francis'ten Hugo'yu yakalamasını isterler. Francis, şehir dışındaki ormanlıklarda kendini tuhaf ve yabanıl maceraların içinde bulur.


Harika bir seri Felidae, kedisever, hayvansever herkese öneriyorum.





Yıllar evvel çizgi filmi de varmış Francis'in, bakın böyle yakışıklı bir herif dedektifimiz:




23 Ekim 2013 Çarşamba

Dresden Dosyaları 3.Kitap : Hayalet Tehlikesi (Grave Peril)


Jim Butcher, İthaki Yayınları

Çeviri : Ulaş Apak


Harry Dresden - Büyücü
Kayıp eşyalar bulunur. Paranormal soruşturmalar.
Danışma. Tavsiye. Makul Fiyatlar.
Aşk İksirleri, Bitmez Tükenmez Servetler, Partiler ya da Diğer Eğlenceler İş Kapsamı Dışındadır.



Büyücü dedektifimizin üçüncü macerasında yeni bir arkadaşı ile tanışıyoruz: Michael. Kot pantolonun üzerine pelerin giyen Michael deli değil, sihirli kılıcı ile şeytani güçlerle savaşan bir Haç Şövalyesidir. Beyaz Tanrı'nın İyi Şövalyesi. Kahramanlarımız, diğer taraftan dünyaya geçme yolunu bulmuş dehşetengiz bir iblisle savaşıyorlar. İşin içine manyak vampirler de girince ortalık adamakıllı karışıyor. Ayrıca Harry'nin büyü alemi ile bitmemiş hesapları ve Peri Annesine ödemesi gereken bir borcu var. 

Özetle, bu kitapta Harry'nin başı epey bir belada:) Bu yüzden okuması eğlenceli, hareketli bir fantastik macera olmuş Hayalet Tehlikesi.

Serinin dördüncü kitabını geçen aylarda yayınladı İthaki. Kitap Fuarından alınacaklar listemde:)

Ayrıca Harry'nin grafik romanları da varmış Amazon'da:










22 Ekim 2013 Salı

Tek Kanatlı Bir Kuş

Yaşar Kemal, Yapı Kredi Yayınları


40-50 sene evvel... Anadolu'da bir kasabaya yeni posta memuru atanır. Karısı ve kedisi ile yorgun argın trenden inen memur kasabaya gidemez. Çünkü kimse onları götürmeye yanaşmaz. Herkesin kasabadan ödü kopmaktadır, ama kimse bilmez nedir bu denli korkutucu olan?

Korkunun romanı diye lanse edilse de aslında bir öykü Tek Kanatlı Bir Kuş. Sadece 72 sayfa. Ürkütücü bir kitap değil, korkunun doğasını anlatıyor. Gerçekte korktuğumuz şeyleri nasıl kafamızda yarattığımızı anlatıyor ve bunu da roman derinliğinde karakterler ile gerçekleştiriyor. Şu kadarcık kitap, okuyalı 1 ayı geçti ama o karakterlerin hepsi aklımda hala.

Bu da edebiyatımızın anıt çınarı Yaşar Kemal'in ustalığı işte dostlar.





Tiffany'de Kahvaltı (Breakfast at Tiffany's)

Truman Capote, Sel Yayıncılık


Evet filmi defalarca izledik ve harikulade idi ama bu minik kitap şahane dostlar! Holly yazılmış en arızalı aynı zamanda en dokunaklı kadın karakterlerden. Onun öyküsünü bize genç bir yazar anlatıyor. Yazarımız yeni taşındığı apartmanın üst katında oturan, çılgın ve teklifsiz Holly Golightly'nin büyüsüne kapılıyor çabucak. Ve onun esrarlı hikayesinin peşine düşüyor.

martinilerin su gibi aktığı çılgın partiler ve bir de Kedi var tabii hikayenin içinde.

Mükemmel bir öykü, çok çok sevdim. İyi ki okumuşum.




21 Ekim 2013 Pazartesi

Dresden Dosyaları 2.Kitap - Kurtadamlar (Fool Moon)


Jim Butcher, İthaki Yayınları

Çeviri : Ulaş Apak


Harry Dresden - Büyücü
Kayıp eşyalar bulunur. Paranormal soruşturmalar.
Danışma. Tavsiye. Makul Fiyatlar.
Aşk İksirleri, Bitmez Tükenmez Servetler, Partiler ya da Diğer Eğlenceler İş Kapsamı Dışındadır.


Chicago'da tuhaf cinayetler işlenmektedir, şehrin ortasında her dolunayda bir düzine insan katledilmektedir. Dedektif Karrin Murphy, büyücü dostu Harry Dresden'i yardıma çağırır. Harry'nin ise öğrenmesi gereken çok şey vardır ve tabii bir kafatasının içinde yaşayan bilgi ruhu Bob ona anlatacaktır : Kurtadam deyip geçmemek lazım; cadı kurtları, insan-kurtlar,  loup garou'lar, bunlar çeşit çeşittir. Kahramanımız önce ne tür düşmanla karşı karşıya geldiğini anlamalı, sonra da olayı çözüp katili yakalamalıdır.

Bol kanlı bir macera, ilk roman kadar değilse de sevdim. Yaz tatilinde okumuştum ve tatilde okumak için gerçekten ideal, akıcı bir macera romanı.





20 Ekim 2013 Pazar

Korsan Kitap

Erk Acarer, İnkılap Kitabevi


Sunay Akın sever misiniz? Hani böyle bir konudan bahseder, laf lafı açar, o konu hakkında akla hayale gelmedik enteresan minik bilgiler ve hikayeler anlatır. Kitapları da öyledir, en azından benim okuduğum Bir Çift Ayakkabı ile Ay Hırsızı için bunu söyleyebilirim. İlkinde ayakkabı berikinde aydede etrafında dönen ilginç ve gerçek hikayeler anlatır.

İşte Korsan Kitap tam da böyle bir kitap. Farkı tek unsura odaklanmıyor, pek çok çeşitli konu hakkında enteresan, renkli, düşündürücü bilgiler veriyor yazarımız, tarihin tuhaf cilvelerini anlatıyor. Ama o sadece tatlı tatlı hikaye anlatan biri değil, duruşu net, eleştirileri de sert. Hoşuma gitti.

Zevkli bir okuma idi.



22 Eylül 2013 Pazar

Harry Q. Davası'nın Ardındaki Gerçek (La verite sur l'Affaire Harry Quebert)

Joel Dicker, Can Yayınları


Marcus Goldman ilk kitabı ile şöhrete ve zenginliğe ulaşmış gencecik bir yazardır. İkinci romanını bitirip yayıncıya teslim etme zamanı geldiğindeyse, o daha yazmaya başlamamıştır bile. Marcus, büyük bir tıkanma yaşamaktadır ve son çare olarak; üniversitede ona akıl hocalığı yapmış; giderek en yakın ve biricik dostu haline gelmiş Harry Quebert'in deniz kenarındaki evine kaçar. Oradayken, Harry'nin geçmişte Lola isimli pek genç bir kızla fırtınalı bir aşk yaşadığını kazara öğrenir. Harry, bu aşkı anlattığı romanı ile Amerika'nın efsane yazarların biri olmuştur zamanında.


Marcus, romanına başlayamadan New York'a geri döner ve ikinci kitabın son teslim tarihine günler kala tüyler ürpertici bir haber alır. Harry'nin bahçesinde bir iskelet bulunmuştur. İskelet Harry'nin hayatının biricik aşkı Lola'ya aittir. Marcus, kitabı boşverip kasabaya geri döner ve akıl hocasının 30 sene önce yaşadığı ümitsiz aşkın; gerçekte olan bitenlerin peşine düşer.


Harry Q. Davası, tam 659 sayfalık bir roman. Bir pazar günü sabahtan akşama kadar hiç durmadan okuyup bitirdim, kitabı elinizden bırakmanız ya da ara vermeniz olanaksız bence. Sular seller gibi akıcı yazılmış roman. Marcus geçmişi deştikçe 70'li yıllarda yaşananları okuyoruz, beri yandan günümüzde Marcus'un kasabada  araştırmalarını takip ediyoruz.  Geçmişte işlenmiş bir cinayetin peşinden koştuğumuz için polisiye diyebiliriz ancak Harry ve Lola aşkı bir o kadar çarpıcı, okuduğum en güzel aşk hikayelerinden biriydi. Lola inanılmaz bir karakter. Öte yandan Marcus ile Harry'nin güçlü dostlukları da çok etkileyici. Her bölüm, Harry'nin Marcus'a verdiği bir öğütle başlıyor, bunlar altı çizilesi cümleler kesinlikle. Marcus'un hiç görmediğimiz annesi ile telefon muhabbetleri ise evlere şenlik:)

Bayıldım, harika bir kitap. Severek tavsiye ediyorum.



9 Eylül 2013 Pazartesi

Güzel Harabeler (Beautiful Ruins)

Jess Walter, Domingo Yayınları


Güzel Harabeler'i, Bodrum'da deniz kenarında okudum. Roman o denli güzeldi ki; şezlongda uzanmışken heyecanla oturur hale geldiğimi; kafamı iyice kitaba eğerek; denize girmeyi filan unutup deliler gibi okuduğumu anımsıyorum. Yılın en güzel romanlarından biriydi benim için Güzel Harabeler.

Yılların içinden geçen, iz bırakan bir aşk öyküsünü anlatıyor kitabımız. 1962 senesinde, İtalya'da birkaç evden ibaret kayalık bir adacıkta, genç Pasquale babasından kalma oteli işletmektedir. Zaten 2 odası mı ne var ufacık otelin:) Bir gün güzel, sarışın bir Amerikalı aktris tekneyle bu unutulmuş adaya gelir. Dee Moray isimli bu hüzünlü güzel, Roma'da çekilmekte olan ve Richard Burton & Elizabeth Taylor çiftinin oynadığı efsanevi  Cleopatra filminin oyuncularından biridir.

Günümüzde, Hollywood'da idealist Claire; sinema kurdu Michael Deane'in asistanlığından istifa etmeyi planlamaktadır. Fakat stüdyonun kapısına dayanıp, elinde Michael'ın sararmış bir kartviziti, Dee Moray'i aradığını söyleyen yaşlı İtalyan beyefendisi olayların akışını altüst eder.

Kitabımız 1962 senesinde olan bitenler ile; günümüzde Pasquale ve diğerlerinin yaşadıklarını paralel anlatıyor. Bir yerlerde hikayeye Richard Burton giriyor ve deyim yerinde ise kasıp kavuruyor sayfaları. Geçmişte ne olmuş ve günümüzde ne olacak diye merak edip, sıcak İtalya güneşini yüzümüzde hissederek nefis bir roman okuyoruz böylece.

Çok sevdim.



26 Ağustos 2013 Pazartesi

Işınlanma Kazası (The Teleportation Accident)

Ned Beauman, Domingo Yayınları


Işınlanma Kazası, 3 adamın birbiri içine geçen öyküsünü anlatıyor. On Yedinci yüzyılda, Adriano Lavicini diye bir sahne tasarımcısı, Işınlanma Makinesini icat ederek, sahnedeki eşyaların ve dekorların yerini mekanik olarak değiştirmenin yolunu bulmuştur.  1930'ların Berlin'inde, bohem sahne tasarımcısı Egon Loeser; Lavicini'nin icadından yola çıkarak hazırladıkları oyunu sahneye koymakla meşguldür. Kaliforniya'da ise Profesör Bailey hakiki bir Işınlanma Makinası üretmek için çalışmaktadır.

Hikaye asıl olarak Egon üzerinden ilerliyor. Egon, yıllar önce ders verdiği Adele'in büyüyüp afete dönüştüğünü görünce, kızın peşinden sürüklenmeye başlıyor, böylece yolu taa Kaliforniya'ya kadar uzanıyor. Kaliforniya'da bir dolu başka karakter çıkıyor karşımıza. Bütün karakterler ve olaylar, inanılmaz şekilde kesişerek birbiri ile bağlanıyor elbette.

Oldukça karmaşık bir roman Işınlanma Kazası, yazarın çok çok zeki olduğunu ve müthiş grift bir roman yazdığını düşünüyorum. Ama bu kadar karmaşa beni açtı mı diye soracak olursanız, hayır. Biraz sıktı beni bu kitap ve Ned Beuman'a karşı daha temkinli yaklaşırım artık.


25 Ağustos 2013 Pazar

Vaiz (Predikanten)

Camilla Lackberg, Doğan Kitap


Buz Prenses ile tanıştığımız Camilla Lackberg; Vaiz'de yine ufak İsveç kasabası Fjallbacka'da geçen bir polisiye macera anlatıyor bize. Tam turistik sezonun en civcivli döneminde, kayıp bir Alman kızın cesedi bulunuveriyor. Üstelik cesedi kaldırdıklarında altından 2 tane daha iskelet çıkmaz mı? İzindeki dedektifimiz Patrik işbaşı yaparak ekibiyle cinayetleri çözmek için çabalamaya başlıyor.

Yine sade ve bana gerçekçi gelen bir polisiye. Süper zeki klişe tipler, bir düğmeye bastın mı ne lazımsa veren acayip bilgisayarlar yok bu romanda. Adamlar terleyerek çalışıyor, arşivleri okuyor, ahaliyi sorguya çekerek beyin fırtınası yapıyor ve cinayetleri çözmeye çalışıyorlar. Dili de akıcı. Bir günde okudum. Farklı bir memlekette geçmesi de benim çok hoşuma gidiyor. İskandinav polisiyelerini bu yüzden seviyorum belki. Değişik kentleri, farklı tipte insanları tanıyoruz bu kitaplarda.

Camilla Lackberg'in bir sonraki kitabını bekliyorum.



24 Ağustos 2013 Cumartesi

Mezar Gibi Soğuk (Stone Cold)

David Baldacci, Yapı Kredi Yayınları


Yaz için hızlı okunan, aksiyon ve casusluk dolu bir macera arıyorsanız işte Mezar Gibi Soğuk o kitap. David Baldacci, zaten bu tarz romanları ile meşhurmuş. Ben ilk kez okudum, tam yaz tatiline göre hafif ve bol hareketli bir kitap.

Mezar Gibi Soğuk aslında bir serinin, Amerikan devletine ilişkin komplo teorileri üzerine dönen Deve Kulübü serisinin üçüncü kitabıymış. Ama demek ki kitaplar birbiri ile bağlantılı değilmiş. İlk ikisini okumadığım halde boşluk ya da eksiklik hissetmeden okudum Mezar Gibi Soğuk'u.

Deve Kulübü yaşlı başlı eski hükümet ajanlarından kurulmuş ufak bir arkadaş kulübü. Başlarında Oliver Stone var. (Kahramanımız bu takma ismi, ünlü yönetmenin komplo teorisi filmleri yüzünden almış. ) Stone gençliğinde CIA'in en müthiş katili ve kanuna aykırı şekilde devlet başkanlarına suikastler düzenleyen bir timinin üyesiymiş. Bu timin diğer emekli üyelerinin birer birer öldürülmesi ile romanımız başlıyor. Oliver de kaçınılmaz olarak işin içine girince Deve Kulübü kendini yeni komploların ve maceraların içinde buluyor.

Şöyle film izler gibi bir çırpıda hareketli bir şey okuyayım derseniz ideal bu roman. Tam piyasa işi best seller aksiyon romanı. Arada böylesi de lazım:)



23 Ağustos 2013 Cuma

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları (Miss Peregrine's Home For Peculiar Children)

Ransom Riggs, Sayfa6 Yayınları


16 yaşındaki Jacob, dedesinin tuhaf hikayeleri ile büyümüştür. Bu hikayeler dedesinin Galler'de yaşadığı yetimhanede geçer. Üstelik dedesi Jakob'a yetimhanede kalan tuhaf çocukların fotoğraflarını da göstermektedir. Bir takım olaylardan sonra Jacob babasıyla yollara düşer, Galler'de dedesinin çocukluğunun geçtiği adaya giderler. Yetimhane artık terkedilmiş bir viranedir. Fakat birden o eski fotoğraflarda gördüğü çocuklar etrafında belirmeye başlar...

Değişik bir kitap Bayan Peregrine. Yazarı da nevi şahsına münhasır, aslında fotoğraf meraklısı. Bir fotoğraf albümü yayınlamak için topladığı eski fotoğraflar etrafında hikaye kurgulayınca elimizdeki roman ortaya çıkmış.

Biraz daha karanlık ve daha az çocuksu olsaydı, epey sevebilirdim. Yine de devamını okurum gibi geliyor, kitaptaki siyah beyaz tuhaf fotoğraflar çok güzel. Mesele şu ki, macera bu kitapta bitmiyor ve devamı da henüz yazılmış değil.

Bekliyoruz devamını.



22 Ağustos 2013 Perşembe

Toza Sor (Ask the Dust)

John Fante, Parantez Yayıncılık


Arturo Bandini 20 yaşında. Döküntü bir otelde yaşamaya çalışıyor. Yazar olmak için çabalıyor. Bazen yazdığı bir öykü yayınlanınca kendine güzel yiyecekler ve yeni giysiler alabiliyor ama ekseri portakal ile beslenmekte. Bir de garson kız Camilla var. Arturo Camilla'ya iyi gelmiyor ama yine de onu toz duman eden bu aşktan kaçınamıyor.

John Fante süssüz, yalın, gerçek anlatımı ile Charles Bukowski'nin Tanrısı olmuş bir yazar. Zaten Bukowski'nin nefis önsözü ile açılıyor kitabımız. Avi Pardo'nun nefis çevirisi ile bu küçücük kitap özellikle Charles Bukowski seviyorsanız illa okunması gereken bir roman.

Arturo Bandini'yi seveceksiniz.



21 Ağustos 2013 Çarşamba

Yüzüklerin Efendisi 3.Kısım: Kralın Dönüşü (The Lord of The Rings Third Part: The Return of the King)

J.R.R. Tolkien, Metis Yayınları


Üç Yüzük göğün altında yaşayan Elf Kralları'na
Yedisi taştan saraylarında Cüce Hükümdarlar'a
Dokuz Yüzük Ölümlü İnsanlar'a, ölecekler ne yazık
Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyar'nda
Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi'ne
Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak
Gölgeler içindeki Mordor Diyarı'nda


Tolkien'in Yüzük destanının finalinde, 2 koldan devam ediyor serüven. Karanlık Lord'un ork ve Uruk orduları ile Rohirrim ve Gondor savaşçıları; Pelennor Çayırlarında Orta Dünya'nın kaderini değiştirecek büyük muharebede karşı karşıya geliyorlar. Aragorn, doğuştan hakkı olan krallık yetkisiyle umulmadık bir müttefik ordu getiriyor destek için. Beri yandan; Frodo ile dünyanın en fedakar arkadaşı Sam Gamgee'nin Mordor'a ölümcül yolculukları sona ermek üzere. Sauron'un gözü GüçYüzüğünü takip etmekte ve hobbitler artık yolculuğun en son ve en zorlu kısmındalar.

Herşeyin biteceği esnada ise ufukta kartallar beliriyor.

Muazzam bir klasiğin unutulmaz finali Kralın Dönüşü. Muhakkak tekrar okumak gerekmekte.

Yol hiç bitmez, uzar gider
Başladığı kapıdan
Az gittik, uz gittik, vardık uzağa
Ama artık başkası devam etsin yola!
Başlasın yepyeni bir yolculuk
Ama ben yorgun bacaklarımla
Döneceğim ışıklı hana
Dinlenip akşam uykumu almaya.



20 Ağustos 2013 Salı

Yüzüklerin Efendisi 2.Kısım: İki Kule (The Lord of The Rings Second Part: The Two Towers)

J.R.R. Tolkien, Metis Yayınları


Üç Yüzük göğün altında yaşayan Elf Kralları'na
Yedisi taştan saraylarında Cüce Hükümdarlar'a
Dokuz Yüzük Ölümlü İnsanlar'a, ölecekler ne yazık
Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyar'nda
Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi'ne
Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak
Gölgeler içindeki Mordor Diyarı'nda


Bir kere okumaya başlayınca tabii ki insan duramıyor, Yüzük Kardeşliği biter bitmez İki Kule'yi okudum hemen.

Yüzük Kardeşliği artık bölünüp dağılmış ve maceraları iki hatta üç ayrı koldan takip ediyoruz. Minik hobbitler Merry ile Pippin; ormanlarda yaşayan kadim ağaç çobanları entler ile beraberler. Frodo ile Sam; Mordor'a doğru ölümcül yolculuğa devam ediyorlar. Aragorn, Legolas ve Gimli ise o harika Rohirrim ile omuz omuza veriyorlar. Rohan ülkesinin atlı süvarileri onlar. Yeni kahramanlar katılıyor maceraya, Rohan kralı Théoden, güzel ve yiğit Eowyn, korkusuz Eomer... İnsan ırkını Orta Dünya'dan silmeye kararlı Sauron'un orklar ve uruklardan oluşmuş korkunç ordusuna karşı Miğfer Dibi'nde ilk savaşa girişiyor kahramalarımız.

Harikulade bir roman.


19 Ağustos 2013 Pazartesi

Yüzüklerin Efendisi 1.Kısım: Yüzük Kardeşliği (The Lord of The Rings First Part: The Fellowship of The Ring)

J.R.R. Tolkien, Metis Yayınları


Üç Yüzük göğün altında yaşayan Elf Kralları'na
Yedisi taştan saraylarında Cüce Hükümdarlar'a
Dokuz Yüzük Ölümlü İnsanlar'a, ölecekler ne yazık
Bir Yüzük gölgeler içindeki Mordor Diyar'nda
Kara tahtında oturan Karanlıklar Efendisi'ne
Hepsine hükmedecek Bir Yüzük, hepsini o bulacak
Hepsini bir araya getirip karanlıkta birbirine bağlayacak
Gölgeler içindeki Mordor Diyarı'nda


Nihayet kitaplığımda belki 15 senedir sararıp solan Yüzüklerin Efendisi'ni okumuştum sevgili dostlar. Çok mutluyum.

Kitabım 1998 tarihli ikinci basım. Üç cilt takım olarak babam almıştı bana, Orta Dünya haritası hediyeli; kitapların içinden de ayraçlar çıkmıştı. Kitabı okumak üzere ilk kez elime aldığımda hani o hobbitleri, pipo otlarını; yazarımızın yarattığı Orta Dünya mitolojisinin önceki çağları hakkında bilgi veren o destansı önsözü okuyabildim mi anımsamıyorum. Bildiğim tek şey Bilbo Baggins'in doğumgünü kutlamasından ileri gidemediğimdi. Sonraki senelerde kitabı okumak için defalarca teşebbüs ettim ama Çıkınçıkmazı'nda oturan Bilbo Baggins dedin mi içime basan sıkıntı kitabı okumamı engelledi, inanılır gibi değil, kesinlikle ilerleyemiyordum sayfalarda.

Yıllar sonra meşhur filmler piyasaya çıktı. Filmleri de izlemedim, eğer izlersem kitapları hayatta okuyamam diye düşünüyordum. Bu esnada bütün sülale benim kitapları hatmetmiş; ben okumadan eskimişti Yüzükler üçlemesi.

Aradan aylar yıllar geçti, filmler bile eskidi. Birkaç ay önce canım Sittirella benden söz aldı, filmleri muhakkak izleyeceğime dair. Ve en karşı koyamayacağım şey, film uyarlaması oyunlarına bayıldığım Lego, Yüzükler'in oyununu yayınladı. Temmuz ayında Steam'deki yaz indirimden oyunu aldım. Ve baştan sona oynayınca nasıl bir şey kaçırdığımı yavaş yavaş anlamaya başladım. Bir kere bu bir yol macerası idi, en sevdiğim türden. Sonunda oturdum ve filmleri seyrettim. Ve Yüzük Kardeşliği kitabını bu kez sonuna dek okumak üzere elime aldım.

Yüzük Kardeşliği, Tolkien'in kurguladığı bir mitoloji, sanırım fantastik edebiyatın temel taşı. Bir Orta Dünya efsanesinden yola çıkıyor, güç yüzükleri efsanesinden. Ve tüm yüzüklere hükmedecek, Tek Yüzük'ün kaderini anlatıyor. Bu yüzüğü Karanlıklar Efendisi Sauron yapmıştır ve yüzük beklenmedik şekilde kendi halinde bir hobbit olan Bilbo'nun eline geçer. Bilbo yüzüğü yeğeni Frodo'ya miras bırakıp Hobbitköy'den ayrılır. Fakat Karanlıklar Efendisi tekrar uyanmış, Mordor'daki kalesine geri dönmüştür. Orta Dünya'da insan çağını yoketmeye kararlıdır. Onu ortadan kaldırmanın tek yolu Hükmeden Yüzük'ü yoketmektir. Yüzük sadece Mordor ateşlerinde eritilerek yokedilebilir. Böylece Orta Dünya halklarından bir grup, Mordor'a doğru sayısız maceralarla dolu bir seyahate koyulurlar. İşte bu Yüzük Kardeşliği'dir : Yüzük taşıyıcısı Frodo Baggins, kadim büyücü Gri Gandalf, Arathorn oğlu Aragorn, Boromir, Elf halkından okçu Legolas, Cüce halkından baltalı Gimli ve Shire'lı 3 hobbit: Samwise Gamgee, Peregrine Took, Meriadoc Brandybuck. Kahramanlarımız Orta Dünya'yı baştan uca katederek Mordor'a ulaşmaya çalışacaklardır.

Kitabı bu kez o kadar zevkle okudum ki anlatamam. Yine de, Frodo ve hobbitler'in Bree'ye gelerek handa Aragorn ile karşılaştıkları kısıma kadar biraz sıkıcı gitti. Ondan sonra ise su gibi aktı. Öncelikle filmleri izlemiş olmam, kitabı gözümde canlandırmaya çok yardım etti. Tabii kitap ile film arasında epeyce farklar var. Fakat filmlerin iyi kotarıldığını düşünüyorum.

Yüzük Kardeşliği defalarca okunası nefis bir klasik fantastik kurgu. Sonunda okuyabildiğim için gerçekten çok mutluyum:)



18 Ağustos 2013 Pazar

Dresden Dosyaları 1.Kitap - Fırtına Büyücüsü (Storm Front)


Jim Butcher, İthaki Yayınları

Çeviri : Ulaş Apak


Harry Dresden - Büyücü
Kayıp eşyalar bulunur. Paranormal soruşturmalar.
Danışma. Tavsiye. Makul Fiyatlar.
Aşk İksirleri, Bitmez Tükenmez Servetler, Partiler ya da Diğer Eğlenceler İş Kapsamı Dışındadır.


Kahramanımızın adı Harry Blackstone Copperfield Dresden. Üç büyük büyücünün ismini vermiş babası ona. (Harry Potter değil, Harry Houdini, Harry Blackstone, David Copperfield) Yıllarca eğitim görmüş, oldukça yetkin bir büyücü o. Bir ofisi bir de cüppesini giyip iksir kaynattığı dairesi var. (Büyücülerin cüppe giymesinin sebebi laboratuvarların soğuk olması imiş meğersem).  İksirlerde takıldığı zaman Google'a değil bir kafatası Bob'a soruyor. Bob yüzyıllardır varolan bir hava ruhu ve kafatasında yaşıyor. İşi de bilgileri hatırlamak. Tabii bir de Harry'nin bacaklarına yatıp uyuyan tombilik kedi Mister var.

Harry zaman zaman dışarıdan aldığı işler ama çoğunlukla Chicago Emniyet Teşkilatı'nın Özel Soruşturmalar bölümüne danışmanlık yaparak geçiniyor. Bölümün müdürü Karrin Murphy; Harry'nin büyücü olduğuna ve paranormal olaylara inandığı için onunla beraber çalışıyor. Diğerleri çoğunlukla ciddiye almıyorlar Harry'i.

Karin Harry'i hikayemizin başında olay yerine çağırdığında büyücümüz oldukça sarsılıyor. Belli ki çok kuvvetli bir büyü ile kalpleri patlatılarak çıkartılmış 2 ceset var. Böylece işin içine giren Harry, Karrin'in hoşuna gitse de gitmese de; kendi yöntemleri ile çalışmaya başlıyor dava üzerinde.

Vallahi bayıldım ben bu seriye, iyi ki idefix'den 3'lü seti indirimdeyken almışım. Harry'nin büyü, büyücüler, elfler, periler hakkında anlattıkları; sanırım seri boyunca parça parça öğreneceğimiz geçmişi, Karrin ile dostluğu, Kafatsı Bob ile muhabbetleri çok zevkli. Cinayet davası da büyüyle çözülüyor. Daha ne isterim.

Büyücüleri seviyorsanız kaçırmayın derim:)



17 Ağustos 2013 Cumartesi

İki Karavan (Two Caravans)

Marina Lewycka, Everest Yayınları


İki Karavan, İngiltere'deki bir grup göçmenin hikayesini anlatıyor. Kahramanlarımız York bölgesinde çilek toplayıcısı olarak çalışan kadınlar ve erkekler. İki karavanda kalıyorlar. Olayları birkaç karakterin gözünden izliyoruz. Zengin bir İngiliz lordu ile evlenmek hayalleri kuran gencecik güzel Ukraynalı Irina, onun fakir vatandaşı Andriy; Afrikalı Emanuel ve bir köpek. Hikayede köpek de zaman zaman anlatıcılığı üstleniyor. Böylece Irina ile Andriy'in anlatıları; Emanuel'in mektupları; köpeğin kısacık içsesi ile hikayeyi takip ediyoruz. Kahramanlarımız çilek tarlasından ayrıldıktan sonra peşlerindeki mafyadan kaçarken trajikomik maceralar yaşıyorlar. Ama hepsi hem gerçekçi, hem dokunaklı hem de insanı güldürüyor.

Pek tatlı, değişik bir kitaptı İki Karavan. Ah, hele o Köpek yok mu o Köpek :) Çok sevdim:)



20 Temmuz 2013 Cumartesi

Alper Kamu - Cehennem Çiçeği

Alper Canıgüz, April Yayıncılık


Ve kabuslar ülkesinin Peter Pan'ı; daima 5 yaşında bodur hafiyemiz, insanlığın kara yazgısına vurulmuş lanetli mühür Alper Kamu geri döndü!

Alper Canıgüz'ün nefis Oğullar ve Rencide Ruhlar romanında tanıştığımız, 5 yaşında Oğuz Atay okuyan ve boş vakitlerinde mahalledeki cinayet olaylarını çözen, tespitleriyle aklımızı alan kahramanımızı yeni macerasında yine 5 yaşında buluyoruz. Çünkü "Bilirsiniz, insanlar doğar, ölür ve sonra büyür."

Bizim şeytan velet, sümüklü arkadaşları ile muhabbette iken, mahalleye yeni taşınmış Ümit ile karşılaşıyor. Muhabbeti ilerletince küçük Ümit, kardeşinin öldüğünü, hem de kendisinin öldürdüğünü yumurtlayıveriyor Alper Kamu'ya. Buyrun size çözülmesi gereken yepyeni bir cinayet davası.

Cehennem Çiçeği, son derece akıcı diliyle bir çırpıda okunuveren bir polisiye tadında ilerliyor. Tabii dramatik unsurlar yok değil, hele ki Karanfil Kız öyküsü özellikle finaliyle kitabın belki en unutulmaz kısmı olmuş.

Fakat, ama, lakin...

Ben bu kitabı, Alper Canıgüz'ün ilk üçlemesi kadar sevmedim açıkçası. Yazarımızın alabildiğine coşkulu, absürd, rengarenk, hani o çılgın anlatımını bulamadım bu kitapta. Kahramanımız da sanki başkalaşmış, alelade küçük bir çocuğa dönüşmüş. Yani ilk maceradaki cehennem fırlaması ile, bu Alper Kamu aynı ufaklıklar değil gibi. Cehennem Çiçeği'nde absürd bir yan yok, halbuki yazarımızın onu diğerlerinden ayıran özelliği o sıra dışı mizahı değil miydi?

Benim sevdiğim ve beklediğim Alper Canıgüz bu değildi açıkçası. O pırıl pırıl hayalgücünü, kapıp koyvermiş unutulmaz anlatımını bir sonraki romanda görmek ümidiyle, sizi o unutulmaz ilk üçlemeyi okumaya davet ediyorum. Ne de olsa "Ruh belasını arar."





17 Temmuz 2013 Çarşamba

Küçük Yalanlar Kitabı

Hikmet Hükümenoğlu, Everest Yayınları


Kar Kuyusu ile tanıyıp sevdiğim, 47 Numaraları Kamara ile hayranlığı ilerlettiğim Hikmet Hükümenoğlu'nun elimdeki üçüncü kitabını da ayıla bayıla okudum nihayet. Bir tek 04:00 kaldı geriye.

Kitabımızda olaylar henüz Cumhuriyetin ilk yıllarında; 1930'ların Istanbulunda geçmekte. Kitabın en lezzetli yönü bu bence, o yılların atmosferi harika canlandırılmış. Olayları 3 kişi anlatıyor bize : Rezan; yeni evlenmiş, üst kattaki madam'dan başka arkadaşı olmayan, radyo piyesleri ile dünyayı tanımaya çalışan genç kadın. Tevfik; Kurtuluş Savaşı'na katılmak için evden kaçıp bir Rus kızına aşık olmuş, savaşa hiç gidememiş, şimdi de Kanlıca tepelerindeki köşkten çıkamayan, kalabalıktan korkan adam. Faruk; misafir karşılama ofisinde devlet memuru, tek derdi işini düzgün yaparak vatana millete hayırlı bir memur olabilmek. Ve bir de Nicolas Delvin var, tüm dünyanın peşinde olduğu, ne olduğunu bilemediğimiz son derece kıymetli bir hazinenin peşinde Istanbul'a geliyor Bay Delvin romanın başında. Üç koldan anlatılan hikayeyi karıştıran, kahramanlarımızı birbirine bağlayan düğüm o.

Yazarımız hikayeleri bir birine dolayışı yine müthiş, kurgusu mükemmel. Finali zaten aklımı aldı, bu olan bitenlerin hangisi acaba gerçekti, ne kadarı yalandı diye düşündürdü beni. Hatta 30'lu yıllarda Galata Kulesi'ne hakikaten zeplin yanaştı mı diye epeyce aradım Google'da :)) Yanaşmamış herhalde ama beri yandan ... yanaşmış da olabilir!

Nefis bir roman Küçük Yalanlar Kitabı. Çok sevdim!





16 Temmuz 2013 Salı

Felidae

Akif Pirinççi, Aylak Kitap

Akıllı, cingöz kedi Francis ile biraz kıt zekalı bulduğu tombilik insanı Gustav yeni bir eve taşınırlar. Francis etrafta keşif gezilerine çıktığında vahşice öldürülmüş bir türdeşini görür. Mahallenin görmüş geçirmiş derbeder kedisi Mavi Sakal ile ahbap olan Francis, çok geçmeden seri kedi cinayetleri ile karşı karşıya kalacaktır. Küçük şeytan hem yeni mahalleyi tanımaya hem de seri kedi katilini bulmak için çalışmalara başlar.

Nefis bir roman Felidae, aslında ilk kez 1989 senesinde yayınlanmış. Ardından devam maceraları gelmiş. Umarım, bu kitapları da yayınlar Aylak Kitap. Ben ilk kez duyuyorum bu kitabevini. Serilerin ilk kitabını yayınlayıp gerisini boşverenlerden değildirler umarım.

Kitaba gelince, yazarın kedi sevdalısı olduğu belli, tüylü kahramanlarımızın yaşamlarını pek güzel anlatmış, sanki kedinin beynine girmiş, çok başarılı. Beri yandan sadece sevimli bir kedi polisiyesi değil bu kitap. İnsanların kediler üzerinde deney yapmasından yola çıkarak ırkçılık ve hayvan hakları hakkında çok şeyler söylüyor.

Bence nefis bir roman, çok sevdim.






14 Temmuz 2013 Pazar

Bir Beslemenin Günlüğü (The Kitchen House)

Kathleen Grissom, Martı Yayınları

18. yy sonlarında; İrlandalı Lavinia ve ailesi, Amerika'ya gelirken felakete uğrayınca, yolculuk ettikleri geminin kaptanı küçük kızı alıp Virginia'daki malikanesine getirir. Kölelik sistemiyle sömürülen zencilerin yok pahasına çalışıp elde edilen mahsülle beyaz efendilerin refah içinde yaşadığı bu yıllarda; küçük Lavinia ile ne yapacağını kimse bilemez. Beyaz olduğu için köle değildir, ama malikaneye de ait değildir. Lavinia mutfakta çalışan zenci ailesini benimser. Onların hayatını paylaşır ama beyaz bir kız olduğu için günün birinde zenci ailesinden ayrılmak zorunda kalacaktır.

Kitabımızda olaylar iki karakter ağzından anlatılmış. Lavinia ve Belle. Belle, kaptanın gayrimeşru melez kızı ve mutfakta çalışıyor. Kaptanın karısı Belle'i adamın sevgilisi zannettiği için Belle'den nefret etmekte. İşte olan biten her şey bu yanlış anlaşılma üzerine başlarına geliyor. Ama ne gelmek, Öyle Bir Geçen Zaman Ki dizisinin cenabet Cemile'si halt etmiş. Olabilecek her fenalık, felaket ve kötülük; bizim Lavinia, Belle ve zenci ailenin başına geliyor. Sürükleyici de yazmış kadın kitabı ama sayfalar birbirini kovaladıkça, başları o beladan bu belaya sürüklendikçe biraz asabınız bozulabilir. Bir de baş kahraman Lavinia'nın basiretsiz ve sersem bir karakter olması (bence) tüy dikiyor. Bunca felaketten sonra da paldır küldür bitince iyice sinir oluyorsunuz ay!

Biraz Köle İzaura, biraz Tom Amca'nın Kulübesi, biraz Küçük Hanım. Tam bir pembe dizi olmuş bu kitap. Bence pas geçebilirsiniz. Melodram seviyorsanız kaçırmayın:) Yoksa vakit kaybı.


22 Haziran 2013 Cumartesi

Yeni Kitap Kulesi

31 Mayıs'ta sivil direnişimiz başladığından beri kapak açmadım. Aklım fikrim Gezi'de olunca tek satır bile okuyamıyorum ki. Yine de Idefix'in 23 Haziran'a kadar sürecek indirim kampanyasını görünce dayanamayıp aklımdaki cicikleri aldım ve yesyeni bir kitap kulesine kavuştum böylece.

İşte yeni okunacak kitaplarım :

İngiltere'deki göçmenlerin trajikomik öyküsü

Domingo yayınladı ise eyidir

Domngo yayınladı ise eyidir

Dedektif kedi Francis seri kedi cinayetlerini çözecek mi?

Yaşasın İskandinav polisiyesi

Bir kedi yeter, ayrıca kitabın içinden çok şeker kedi Bob ayracı fışkırdı.

Eski bir çocuk yurdunda karanlık bir macera. Kapağı müthiş.

Şehrin altındaki karanlık yaşam ve Neil Gaiman

Küçük besleme ve hanımım. Kölelik zamanında beyaz bir hizmetçi kızın öyküsü.

Büyücü dedektifin maceraları, üç kitap set yarı fiyatına çok uygun şu anda





Kitapların geldiği kutuyu boşaltıp bir kenara bıraktım. Bir de baktım bir kedi yakalamışım:)