31 Aralık 2013 Salı

Zaman Çarkı (Elise)


Ken Grimwood, Koridor Yayıncılık

Çeviri : Ender Nail


Ken Grimwood'un okuduğum 3. kitabı hayal kırıklığı oldu maalesef. Halbuki harikulade bir teması var : Ölümsüzlük.

Zaman Çarkı, 14.Louis devrinde Versailles Şatosunda doğan Christine'in günümüzde yaşadıklarıyla beraber macerasını anlatıyor. New Yorklu genç ve güzel Elise, bir genetik profesörünün araştırması ile derdine derman bulmak, yaşlanıp hayatı sevdikleri ile paylaşmak istemektedir. Versailles'da başlayan hayatı, Rusya'da, Amerika'da devam etmiş, sonsuz gençliği dikkat çekmeye başladıkça yer değiştirmiş; sevdiği herkesin yaşlanıp ölmesine tanık olmak zorunda kalmıştır Christine/Elise.

Konu çok güzel ama ele alınış şeklini sevmedim. Adeta bir pembe dizi tadında eski Paris'te Christine'in maceralarını okuyoruz. Pembe dizi iyi hoş da, sürükleyici ve fantastik bir öykü okumak isterken hoş gelmiyor. Ayrıca bu ölümsüzlükten ıstırap çekme mevzu, ne bileyim, Vampir'le Görüşme'de gayet müthiş ele alınmış. Christine'in mıy mıy dertlenmesi pek umrumuzda olmuyor o yüzden.

Mıy mıy evet, mıy mıy bir kitap :)



30 Aralık 2013 Pazartesi

Kedi Gülüşü


Deniz Kavukçuoğlu, Can Yayınları


Yazarımız gerçek bir hayvansever. Kedi-köpek ayırt etmeden, her canlının yaşama hakkına sahip olduğuna gönülden inanan gerçek bir doğa dostu. Haliyle ömrü kedilerle geçmiş. Bu leziz, küçük kitap; yazarın kedili hayatının anılar geçidi gibi başlamış. Ama her bölümde, yazarımız kedilere dair anlatısını, tüm dünyadan sayısız alıntılarla zenginleştirip renklendirmiş ve ortaya kedilere adanmış harikulade bir eser çıkmış.


Hem bir "hayatımın kedileri" anılar geçidi, hem de dünya edebiyatından kedilere dair alıntılar derlemesi diyebilirim kısaca.


Kedinizi biraz daha yakından tanımak, gerçek bir hayvanseverin kedi maceralarını dinlemek isterseniz, bu kitabı kaçırmayın derim. Enfes, harikulade bir kedi kitabı:)





29 Aralık 2013 Pazar

Kayboluş (Breakthrough)


Ken Grimwood, Koridor Yayıncılık

Çeviri : Elif Özkaya, Seçil Ersek


Sil Baştan ile en merak ettiğimiz konulardan "zamanda yolculuk" üzerine nefis bir roman yazan Ken Grimwood; Kayboluş'da akıl kurcalayıcı bir başka konu seçmiş kendine: Bir başkasının zihnine girmek, kendi bilincimize sahip olduğumuz halde, bir yabancının gözlerinden dünyaya bakmak, onun hayatını yaşamak, hem kendin hem başkası olmak... Ve ortaya yine epey meraklı ve sürükleyici bir roman çıkartmış. Aslında Kayboluş, yazarın 1976'da yayınlanan ilk romanıymış. Sil Baştan ise 1987'de yayınlanmış. Ama kitapları okurken hiç bir eskimişlik hissi almadım ben. O derece temiz ve güncel bir anlatımı var yazarın. Çok erken sayılacak bir yaşta ölmüş olması pek yazık.


Kayboluş, epilepsi hastası Elizabeth Austin'in yeni bir tedavi sürecini kabul edişiyle gelişen olayları anlatıyor. Oldukça sansasyonel bir teknikle, Elizabeth'in beynine elektrotlar yerleştirilir. Elizabeth, ne zaman epilepsi krizine yakalanacağını hissetse elindeki vericiye basacak ve krizler önlenecektir. Ameliyat çok başarılı olur. Elizabeth, doktorunun araştırma için beyninin normalde "sessiz bölge" denilen ve tepkisiz kısımlarına elektrotlar yerleştirilmesine razı olur. Böylece çığır açıcı buluşlar yapılacağını ümit eder. Bu elektrotlardan biri çalıştırılınca, çok tuhaf birşey olur. Elizabeth kendini başka bir yüzyılda yaşayan Jenny isimli genç kadının zihninde bulur. Jenny'nin zihninde ikinci bir hayat yaşayabilen Elizabeth'in anlattıklarına kimse inanmaz. O ise bu hayatın bağımlısı olmuştur.

Sürükleyici ve meraklı bir roman okumak isteyenlere Sil Baştan ile beraber tavsiyemdir.




Pasaklı Tanrıça (Undomestic Goddess)


Sophie Kinsella, Artemis Yayınları

Çeviri : Bige Turan


Samantha, genç bir avukattır ve 7 yıldır gece gündüz ve haftasonu demeden; şehrin en iyi avukatlık bürosuna ortak olabilmek için köle gibi çalışmaktadır. (Bir nevi bizim audit firmalarında çalışan ve yüzlerini göremediğimiz arkadaşlarımız gibi) . Şoke edici bir hatanın ardından şirketten kaçan Samantha, kendini bilmediği bir kasabada, sonradan görme zengin bir çiftin hizmetçisi olarak bulur. Yumurta kırmayı bırak, ütü masasını bile tanımayan kahramanımız başına işler açtıkça bize de kah kah gülerek okumak düşer tabii:))

Sophie Kinsella kitaplarını severim, romantizmin bokunu çıkarmaz. Bazı yazarlar gibi pornografi meraklısı da değil çok şükür. Asıl amacı komedi yazmak o yüzden gerilim ve polisiyelere bir ara vermek istediğimde severek okurum.

Pasaklı Tanrıça'da en çok Samantha'nın ilk yemek pişirme çabalarına güldüm. Eh, ben de hiç becerikli hamarat filan değilim ama çamaşır makinesini çalıştırmayı, ütü yapmayı ve de omlet pişirmeyi biliyorum en azından:)))


Okuduğum diğer Sophie kitapları için buraya




25 Aralık 2013 Çarşamba

Beyaz Yalan (The White Lie)


Andrea Gillies, Domingo Yayınları

Çeviri : Berrak Göçer


Çok zarif bir dille Slater ailesinin tarihçesini anlatan sürükleyici bir roman Beyaz Yalan. Bu kitabı okumaya başladığım Cumartesi gecesi 3'te yattım, Pazar sabahı da 8'de kalkıp okumaya devam ettim.

Olayları bize genç Michael Slater anlatıyor. Michael ölü, yine de ailenin çevresinde dolaşıyor ve zamanda bir ileri bir geri giderek bize her birinin hikayesini anlatıyor. Bir kaç kuşağın bir arada yaşadığı büyük malikanede tabii ki bolca sır, sevgi, kıskançlık, egzantrik akrabalar ve yalan var. Bir tanesi, bir beyaz yalan ise herkesin hayatının değişmesine neden oluyor.

Kitabı okuması çok hoşuma gitti, çok lezzetli bir dille yazılmış. Aile tarihini anlatan dramları da her daim pek sevmişimdir. Misal yine Domingo Yayınlarından çıkan "Gölün Kıyısında"yı da pek beğenmiştim. Beyaz Yalan biraz daha katmanlı, daha çapraşık çünkü epey kalabalık bir aile hakkında.

Derdini sakin sakin, ağır ağır anlatan etkileyici bir roman. Ben sevdim ancak daha hareketli bir şey arayanlar sıkılabilir.




23 Aralık 2013 Pazartesi

Sil Baştan (Replay)


Ken Grimwood, Koridor Yayıncılık

Çeviri : Seçil Ersek


Sil Baştan, ilk Ken Grimwood kitabım. Elimde okunacak 2 tane daha olmasından memnunum, çünkü epey meraklı, sürükleyici, akıcı bir kitaptı Sil Baştan.

Romanımız, baş kahramanımız Jeff'in ölümüyle açılıyor. 1988 senesinin 18 Ekim'inde, Jeff ölüyor. Kalp krizi geçirip, ağrılarla acı içinde, öldüğünü bilerek ölüyor. Sonra gözünü açıyor ve kendini 1963 senesinde, 18 yaşında, üniversitede buluyor. Jeff, hayatını tekrar yaşamakta olduğunu anlıyor. Hem de bu sefer gelecekte olacak her şeyi bilerek... Kennedy'nin öldürüleceğini, Kentucky derbisini hangi atın kazanacağını ve Apple diye bir firmanın dünya devi olacağını biliyor. Üniversiteyi bırakıp bahis oynayarak çok zengin oluyor. Ancak, 1988 yılı geldiğinde, 18 Ekim'de yine ölüyor ve kendini bir kere daha üniversitede buluyor. Bu sefer hayatını daha farklı yaşamaya çalışıyor fakat zamanla, bu yeniden başa dönmeler derin bir umutsuzluğa sürüklüyor Jeff'i. Her şeyi yapabilir, dünyayı değiştirebilir, ama ne pahasına? Ölecek ve yaptığı hiç bir şeyin manası kalmayacak. Bir tekrarda, çocuk sahibi olacak ama ölüp de yeni baştan hayata başladığında, o çocuk hiç varolmamış olacak.

Zamanda yolculuk, müthiş derecede ilgimi çeken bir mevzu. Sil Baştan, bu konuda okuduğum en zevkli kitaplardandı. Çok beğendim!




18 Aralık 2013 Çarşamba

Kertenkelenin Uykusu


Nihan Taştekin, Oğlak Yayınları


Kertenkelenin Uykusu, pek hoş bir tesadüfle sahaflardan bulduğum enteresan bir polisiye. Değişik bir kurgusu ve zihin açıcı bir hikayesi var. İnsanı şaşırtıyor ve düşündürüyor. Nefis yazılmış küçük bir roman kesinlikle.

Kitabımızın ilk kısmında olayları bize dedektif özentisi Cem Beyoğlu anlatıyor. Dedektiflikle karın doymayacağını anlayınca avukatlık mesleğine geri dönen kahramanımız, çocukluk arkadaşı Ergin'i içine düştüğü beladan kurtarmak için uğraşıyor.

Kitabın ikinci yarısında ise Oktay Palamut ortaya çıkıyor; Cem'in karıştığı başka bir maceraya bulaşıyor. Sonuçta her iki hikaye birbirine kavuşuyor elbet. Ama ne kavuşmak. Sürprizli anlatımı ile habire şaşırtıyor bizi yazarımız.

Çok beğendim.



16 Aralık 2013 Pazartesi

Sevgilimden Son Mektup (The Last Letter From Your Lover)


Jojo Moyes, Pegasus Yayınları

Çeviri : Solina Silahlı


Tabii ki ara sıra romantik ve de komik kitaplar okumak hoşuma gidiyor. Jojo Moyes'in meşhur çoksatar romanı "Senden Önce Ben"i okumuştum birkaç ay önce. Hoştu. Komik değil salt duygusal tarzdaydı ve rahatça okunuyordu. Böylece yine pek güzel kapağıyla albenili diğer Jojo romanını da aldım, pıt diye okudum.

Bu sefer 2 ayrı hikaye var romanımızda. Biri günümüzde geçiyor, diğeri 40 sene önce, tabii bir şekilde kesişiyor geçmiş ve bugün. 1960'larda geçen kısımları daha çok sevdim.  Genel olarak kitap yine rahatça okunan ve kafa dağıtıcı bir eser. Sanki film olsun diye yazılmış, insanın gözü önünde kolaylıkla canlanıyor sayfalar.

Hafif, romantikçe bir şeyler okumak isteyenler tercih edebilir. Kitaptaki aşk mektupları da çok, çok güzel gerçekten.



14 Aralık 2013 Cumartesi

Ve İşte Onu Böyle Kaybedersin (This Is How You Lose Her)


Junot Diaz, Domingo Yayınları
Çeviri : Avi Pardo


Bu kitabı alırken ne hakkında olduğuna dair fikrim yoktu, Domingo yayınladıysa iyidir deyip kapmıştım fuardan. Kitap nefis çıktı sonuçta.

Ve İşte Onu Böyle Kaybedersin, Amerika'da yaşaya Dominiklilerin ilişki halleri üzerine hikayelerden oluşuyor. Kimi zaman farklı kahramanların sevgilileri ile birlikteliklerini nasıl batırdıklarını okurken, özellikle genç Yunior'a odaklanıyor hikayeler. Yunior'un hayatı boyunca yaşadığı ilişkileri, ayrılıkları, aldatmalarını dile getiriyor. Yunior ilişkilerini nasıl mahvetmiş, bütün açıklığıyla anlatırken; biz de o samimi, apaçık dile kapılıp gidiyoruz.

Yazarın dili, tarz olarak Charles Bukowski'yi andırsa da, alabildiğine kendine özgü bir tadı var. Müthiş zevkli, akıcı ve canlı hikayeler-anılar boyunca, o hayatlara dalıyoruz. Kahramanlarımızla koltukta oturup tv izlemek, birer bira içip ilişki tavsiyesi vermek istiyoruz.

Çok çok çok sevdim bu kaybedenler kitabını. Bir solukta okudum.





4 Aralık 2013 Çarşamba

Yüz Karası (The Abomination)


Jonathan Holt, Yapı Kredi Yayınları

Çeviri : Duygu Akın


Carnivia serisi 1.kitap. Venedik'de karnaval gecesinde, rahip kıyafeti giymiş bir kadın cesedi bulunur. Cesur ve güzel dedektif Katerina Tapo, vakayı deneyimli eski toprak Albay Aldo Piola ile takip etmeye başlar. Genç teğmen Holly Boland, babasının akerliği sırasında büyüdüğü ve asla unutmadığı İtalya'ya 4 yıllığına atanmış, Venedik civarındaki üsse gelmiştir. Daha ilk günden beklemediği bir ziyaretçi, Holly'i Bosna Savaşında dönen komploların içine çeker. Daniele Barbo; soylu bir Venedik ailesinin son ferdi ve bilgisayar dehasıdır. Carnivia adında sanal bir Venedik kenti kurmuştur ve Carnivia'da herkes anonim olarak ikinci bir hayat sürebilmektedir. Tuhaf sembollerle bezeli cinayet işte bu insanları şaşırtıcı olaylar sonucu bir araya getirecektir.

Epey katmanlı, heyecanlı ve zevkli bir roman Yüz Karası. Venedik'de geçmesi ayrı güzel, kitabın enfes bir arka fonu var. Yazarımız İtalyan ruhunu ise nefis şekilde aktarıyor. Kahramanlarımız her yemek yediğinde benim ağzımın suları aktı misal:)

Çok sevdim ben bu macerayı. Kitapla ilgili kötü haber ise, bir serinin ilki olması! Ve ikinci kitap ancak seneye yayınlanacak.



3 Aralık 2013 Salı

Hayaletin Çırağı (The Spook's Apprentice)


Joseph Delaney, Tudem Yayınları

Çeviri : Ceren Aral


Tom Ward 13 yaşına geldiğinde, babası onu yörenin Hayalet'inin yanına çırak verir. Hayalet, bütün o dolayları kötülüklerden (cadılar, devler, hortlaklar vs) koruyan ürküyücü bir adamdır. Her ne kadar kötülüğü uzak tutan kişi olsa da, yerel halk Hayalet'den korkar. Hayalet daima yalnız bir hayat sürer. Genç Tom, kendi de 7. oğul olan babasının 7. oğludur ve diğer ağabeyleri uygun olan tüm çıraklıkları aldığı için Tom'a Hayalet'in çırağı olmaktan başka yol kalmamıştır. Evini terkeden kahramanımız, Hayalet ile birlikte tekinsiz maceralara atılır.

Bu seriyi epeydir merak ediyordum. Okuyunca ehhh işte dedim. Devamını belki İdefix'in sanal kitap fuarında çok indirim olursa alırım. Çeviride sıkıntı var açıkçası, bana bir Tünelin Ağzından Dehşet Hikayeleri kadar keyif vermedi. Ama hani, içinizin daraldığı Pazar öğleden sonralarında okunabilecek hafifçecik, cadılı büyülü bir kitap.

Hayalet serisi hakkında çekimserim an itibariyle. Serinin devamını okuyanlar ne diyor?




2 Aralık 2013 Pazartesi

Beyoğlu'nun En Güzel Abisi


Ahmet Ümit, Everest Yayınları


Bir Başkomiser Nevzat polisiyesi. Polislerin kabusu yılbaşı gecesinde, Tarlabaşı'nda cinayet işlenir. Ekibiyle işe koyulan Beyoğlu'nun en güzel abisi Nevzat başkomiser; tinerci çocuklar, Beyoğlu esnafı, travestilerle; için için kaynayan Beyoğlu'nun arka sokaklarında cinayeti çözmek için uğraşacaktır. Bir de peşine takılan, sinirini bozan polisiyeci yazarla uğraşır. Ki bu yazar Ahmet Ümit'in ta kendisidir. Yazarın kendini romana dahil etmesini ve baş karakterin yazardan nefret etmesi çok hoş bir ayrıntı olmuş.

Polisiye dedim ama, bu kitap bir polisiye değil bence. Bu açıdan hiç sevmedim, beğenmedim romanı diyebilirim. Ahmet Ümit, Istanbul'a duyduğu sevgiden yola çıkarak; Beyoğlu'nun hakiki sakinlerinin, Istanbul Rumlarının utanç verici 6-7 Eylül olaylarından sonra yurtlarından edilmesini anlatmak istemiş. Istanbul'un nasıl talan ve tarumar edilip elimizden kayıp gittiğini anlatmak istemiş. Bunu da Nevzat aracılığıyla yapmış ki, laylaylom polisiye okurken bu derin yaralardan haberdar olsun okuyucu. Kitabın bu Istanbul'a ağıt yakan kısımları bence çok vurucu olmuş. Bu bölümlerden epey etkilendiğimi, içimin parçalandığını söylemem lazım.

Gelgelelim, ben, Ahmet Ümit'in bu konuyu Nevzat ile işlemesinden hoşlanmadım. Nevzat'ın o ders verir gibi kitabi  konuşmaları hoşuma gitmedi. O yüzden kitabın polisiyeliğinden bir şey anlamadığım gibi içim de sıkıldı. Keşke Istanbul'u; 6-7 Eylül olaylarını, apayrı bir şekilde kendine özgü bir romanla anlatsaydı yazarımız. Polisiye sosa gerek olmadan, o alabildiğine duygusal diliyle yazacağı romanı; ağlayarak okurduk biz yine de. Bu şekilde bence iki arada bir derede kalmış bir roman, Beyoğlu'nun En Güzel Abisi.


Yine de, Ahmet Ümit'in bir sonraki kitabını da çıktığı gün alıp okuyacağım.




,

1 Aralık 2013 Pazar

Gemi (Skeppet)

Stefan Mani, Doğan Kitap

Çeviri : Sıla Okur


Gemi, İzlandalı bir grup denizcinin öyküsü. Fırtınalı, karanlık bir gecede palamar çözüp Surinam'a doğru yola çıkıyorlar Per se ile. Ancak gemide huzursuzluk hakim. Şirket, gemiyi satacakmış, denizciler kovulacakmış dedikoduları ayyuka çıkmış. Üstelik her biri kendi şeytanını getirmiş gemiye. Süvari bey'in karısıyla dertleri var. İkinci kaptan ise korkunç bir cinayet işleyip kaçmış; gemiye gelmiş. Güvertecinin akıbeti belli değil. Lostromo ile çarkçıbaşı isyan planları yapıyor. Ateşçi esrarkeşin teki. Ve bütün bunların üzerine, nefis bir kurguyla yanlışlıkla gemiye binen ölümcül bir mafya babası var.

Kötülüğün doğasını anlatan, müthiş sağlam bir kitap Gemi. Her sayfasında roman okuma zevkini aldım. Çünkü adeta gemicilerle o lanetli yolculukta biz de seyahat ediyor, her anı, başlarına gelen her şeyi biz de yaşıyoruz sayfalar boyunca. Kitabın tercümesi de harikulade. Sıla Okur, gemicilik jargonuna hakimmiş ya da çok iyi çalışmış ve nefis bir çeviri yapmış. Ellerine sağlık.

Bu yazarın diğer romanlarını da en kısa sürede okumak dileğiyle.