26 Haziran 2016 Pazar

Barış Makinesi


Özgür Mumcu, April Yayıncılık


Özgür Mumcu'yu severim, yazılarını da Cumhuriyet'te takip ediyorum. O yüzden bu kitap için de çok ümitliydim ancak hiç beğenemedim. Hatta günlerce elimde süründü, bitirmem vakit aldı. Başlangıçta güzeldi ama sonradan çok dağıldı konu, bir türlü kafamda toparlayamadım.







24 Haziran 2016 Cuma

OZ (OZ : Dorothy of Kansas)


Adam Fawer, April Yayıncılık

Çeviri : Algan Sezgintüredi


Oz Büyücüsü'nünün hikâyesini ve bu kitaptan uyarlanmış Judy Garland'ın oynadığı müzikal filmi hepimiz biliriz. Adam Fawer'in romanında bu hikâyenin ters yüz edilmiş bir versiyonunu okuyoruz. Dorothy yine bir hortuma tutulup kendini Oz Diyarında buluyor ve sarı yoldan giderek büyücüye ulaşmaya çalışıyor. Ama Oz Diyarı o denli farklı ki! Bu kitaptaki Oz, dünyamızın çarpıtılmış, paralel bir versiyonu. Renkler bile ters yüz olmuş, Çimenler kıpkırmızı, kan yeşil. Gökyüzü pembe, güneş mor. Yazarımız bu dünyayı kusursuz anlatıyor, öyle ki renk cümbüşünden başımız dönüyor adeta. Ve her dönemeçte, hikâye bildiğimiz akışında ilerlerken bir o kadar da farklılaşıyor.  Bildiğimizi zannetiğimiz maceranın aslında ne denli farklı yaşandığını gördükçe afallıyoruz.


Adam Fawer Oz Büyücüsü'nü almış, bu hikâyenin aslı budur dercesine çok daha kanlı, yabanıl, ürkütücü, renkli ve sapkın yeni bir hikâye yazmış. Bence harikulade bir okuma deneyimi idi, o rengarenk dünyada kendimi kaybettim, kitap bittiğinde hortuma yakalanmış Dorothy gibiydim.


Algan Sezgintüredi'nin enfes çevirisi ile bu senenin en sevdiğim kitaplarından biri oldu OZ.


19 Haziran 2016 Pazar

Zenda Mahkumu (The Prisoner of Zenda)


Anthony Hope, Altın Bilek Yayınları

Çeviri : Zuhal İnal Baycılı


Zenda Mahkumu gayet klâsik bir hikâye anlatıyor bize. Kahramanımız genç Rudolf Rassendyll, Ruritanya'nın taç giyecek kralı Rudolf'a tıpatıp benzemektedir. Ruritanya'da seyahat ederken kral ve maiyetiyle karşılaşır. Kralın kuzeni prens Michael, kralı bir komplo ile esir ederek Zenda kalesine kapatır. Kralın sadık adamları Rudolf'u kral rolüne girip taç giymesi için ikna ederler. Kahramanımız, kralın sözlüsü Prenses Flavia'ya âşık olur ama ona gerçekleri söyleyemez ve kralı Zenda'dan kurtarmak için tehlikeli bir maceraya atılır.


Kılıç şakırtılı tarihi maceraları sevenler için birebir. Kitabın David O.Selznick tarafından yapılmış çok eski bir film uyarlaması da var.




12 Haziran 2016 Pazar

Lupita Ütü Yapmayı Seviyordu (A Lupita le gustaba planchar)


Laura Esquivel, Can Yayınları

Çeviri : İnci Kut


Laura Esquivel'in Acı Çikolata'sı, çok sevdiğim kitaplardan biridir. Ondan beridir de yeni bir romanına rastlamamıştım. Lupita'yı ve güzelim kapağını görünce hemen alıp okudum tabii ama maalesef kitap hayal kırıklığı yaşattı.


Kahramanımız Lupita'dan hiç hoşlanmadım, sürekli kendine acıyan, kazara çocuğunu öldürmüş, alkolik, zaman zaman uyuşturucu kullanan bir polis Lupita. Koruması altındaki politikacı öldürülünce bazı sorular sormaya başlıyor, başı belaya giriyor. Sonunda müthiş bir aydınlanma yaşayarak kendiyle barışıyor falan filan.

Hiç sevmedim:(




7 Haziran 2016 Salı

Pir-i Lezzet


Saygın Ersin, April Yayıncılık


Saygın Ersin'in Yedi Kartal Efsanesi serisinin ilk kitabı Zülfikar'ın Hükmü'nü okuyalı beş sene olmuş. Beş senedir bendeki etkisi azalmamıştır bu kitabın. Hâlâ sevdiğim insanlara tavsiye ederim, özlemle serinin devamını beklerim. Kadim Anadolu efsaneleri ile İstanbul'un tarihi muammalarını bir potada eriten bu eşsiz kitabın devamını ise okuyamadık nedense.


Saygın Ersin'in yepyeni bir kitapla geri döndüğünü öğrenince çok sevindim tabii. Tanıtım yazısını okuyunca "yemek tarifi kitabı mı bu yoksa?" diye merak etmedim de değil. Kitapçılarda bir türlü bulamadığım Pir-i Lezzet'i nihayet Haydarpaşa Garında düzenlenen Kadıköy Kitap Şenliği sayesinde edinebildim ve iki günde okuyup bitirdim.


Kitabımız, 17.yüzyıl başlarında, şehr-i şirin İstanbul'un bir paşa konağında, esrarengiz bir aşçıbaşının düzenlediği ziyafetle açılıyor Aşçıbaşının esrarlı bir kudreti var ve yemekleriyle insanlar üzerinde bir takım etkiler yaratabiliyor. Her nasılsa kendini Topkapı Sarayı'nın dillere destan Matbah-ı Azam'ında bulan aşçıbaşımızın sırrını tabii ilerleyen sayfalarda öğreneceğiz.


Ama önce Topkapı Sarayı'nın içine gidiyor, Dünya'ya hükmeden bu kudretli saraydaki gündelik hayatın parçası oluyoruz. Ustaları, kalfaları, acemi oğlanları ile saray mutfağı capcanlı karşımıza geliyor. Harem'i, Enderun'u, Hasoda'sı ile saray hayatının inceliklerini, saray adetlerini ve geleneklerini kitabın hikâyesine harmanlanmış şekilde su gibi okuyoruz. Saygın Ersin, mutfaktan yola çıkarak bize sayfalarında Topkapı Sarayını yaşatıyor.


Bu esnada esrarengiz aşçıbaşımız boş durmuyor tabii, kendisi bizzat döktürmekte, biz de ağzımızın suları aka aka, bu lezzet ustasının elinden saraya giden yemeklerin inceliklerini okuyoruz. Hangi birini şuracığa bırakayım, karar veremedim gerçekten.


"Ocaktaki tencereden mutfağa mis gibi bir kavurma kokusu yükselmeye başlayınca, Aşçıbaşı kıyılmış soğanlarla birlikte ateşin başına gitti. Suyunu iyice çeken etler tencerenin dibinde keskin keskin cızırdıyordu. Aşçıbaşı soğanları tencereye attıktan sonra hızlıca tezgâha gidip, elinde koca bir kaşık sadeyağ ile geri döndü. Kavrulmuş etler halis yağ ile buluşunca şenlik başlamış, tencereden şiddetli nağmelerle birlikte hafif yanık, soğanlı ve kaygan bir koku da yükselmeye başlamıştı. Artık ne sadece kavurma, ne sadeyağ, ne de soğana aitti bu koku. Artık başka bir şeydi. Üç kokunun, üç lezzetin birleşimiydi ama üçü gibi de değildi."


Kitabın ilerleyen kısımlarında ise geçmişe dönerek Aşçıbaşı'nın nasıl usta olduğunu öğreniyoruz, bu kısımların atmosferi Binbir Gece Masallarını aratmıyor. Kahramanımız diyar diyar gezerken, o coğrafyalara biz de gidiyor, kâh yıldız haritası çıkartıyor kâh çekişe çekişe baharat pazarlığına tutuşuyoruz.


Harika bir kitap Pir-i Lezzet, çok sevdim. Bir an bile düşmeyen temposu, son derece özenilmiş tarihi detayları ve zengin diliyle müthiş bir tarihi fantazi. Saygın Ersin asla hayal kırıklığına uğratmıyor.





5 Haziran 2016 Pazar

Osmanlı Cadısı


Barış Müstecaplıoğlu, Doğan Kitap


Osmanlı Cadısı iki paralel öykü üzerinden gidiyor. Biri geçmişte, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, bir kaptan-ı deryanın denizde bulup kurtardığı, sonra da aşık olduğu genç kızın hikayesi. beriki ise günümüzden yüzyıllarca sonra, geleceğin distopik İstanbul'unda esrarengiz bir baş ağrısından muzdarip Kemal'in hikâyesi.

Gelecekteki İstanbul tasviri tüyler ürpertici.yeşil alan kalmamış, insanlar mega kule denen devasa binalarda tüm hayatlarını geçiriyorlar. Burada yazar inandırıcı bir dünya kurmuş diyebilirim.

Yine de biraz daha uzun olmalıymış sanki kitap, aceleye gelmiş gibi hissettim. Çok sevdiğimi söyleyemem.