7 Haziran 2016 Salı

Pir-i Lezzet


Saygın Ersin, April Yayıncılık


Saygın Ersin'in Yedi Kartal Efsanesi serisinin ilk kitabı Zülfikar'ın Hükmü'nü okuyalı beş sene olmuş. Beş senedir bendeki etkisi azalmamıştır bu kitabın. Hâlâ sevdiğim insanlara tavsiye ederim, özlemle serinin devamını beklerim. Kadim Anadolu efsaneleri ile İstanbul'un tarihi muammalarını bir potada eriten bu eşsiz kitabın devamını ise okuyamadık nedense.


Saygın Ersin'in yepyeni bir kitapla geri döndüğünü öğrenince çok sevindim tabii. Tanıtım yazısını okuyunca "yemek tarifi kitabı mı bu yoksa?" diye merak etmedim de değil. Kitapçılarda bir türlü bulamadığım Pir-i Lezzet'i nihayet Haydarpaşa Garında düzenlenen Kadıköy Kitap Şenliği sayesinde edinebildim ve iki günde okuyup bitirdim.


Kitabımız, 17.yüzyıl başlarında, şehr-i şirin İstanbul'un bir paşa konağında, esrarengiz bir aşçıbaşının düzenlediği ziyafetle açılıyor Aşçıbaşının esrarlı bir kudreti var ve yemekleriyle insanlar üzerinde bir takım etkiler yaratabiliyor. Her nasılsa kendini Topkapı Sarayı'nın dillere destan Matbah-ı Azam'ında bulan aşçıbaşımızın sırrını tabii ilerleyen sayfalarda öğreneceğiz.


Ama önce Topkapı Sarayı'nın içine gidiyor, Dünya'ya hükmeden bu kudretli saraydaki gündelik hayatın parçası oluyoruz. Ustaları, kalfaları, acemi oğlanları ile saray mutfağı capcanlı karşımıza geliyor. Harem'i, Enderun'u, Hasoda'sı ile saray hayatının inceliklerini, saray adetlerini ve geleneklerini kitabın hikâyesine harmanlanmış şekilde su gibi okuyoruz. Saygın Ersin, mutfaktan yola çıkarak bize sayfalarında Topkapı Sarayını yaşatıyor.


Bu esnada esrarengiz aşçıbaşımız boş durmuyor tabii, kendisi bizzat döktürmekte, biz de ağzımızın suları aka aka, bu lezzet ustasının elinden saraya giden yemeklerin inceliklerini okuyoruz. Hangi birini şuracığa bırakayım, karar veremedim gerçekten.


"Ocaktaki tencereden mutfağa mis gibi bir kavurma kokusu yükselmeye başlayınca, Aşçıbaşı kıyılmış soğanlarla birlikte ateşin başına gitti. Suyunu iyice çeken etler tencerenin dibinde keskin keskin cızırdıyordu. Aşçıbaşı soğanları tencereye attıktan sonra hızlıca tezgâha gidip, elinde koca bir kaşık sadeyağ ile geri döndü. Kavrulmuş etler halis yağ ile buluşunca şenlik başlamış, tencereden şiddetli nağmelerle birlikte hafif yanık, soğanlı ve kaygan bir koku da yükselmeye başlamıştı. Artık ne sadece kavurma, ne sadeyağ, ne de soğana aitti bu koku. Artık başka bir şeydi. Üç kokunun, üç lezzetin birleşimiydi ama üçü gibi de değildi."


Kitabın ilerleyen kısımlarında ise geçmişe dönerek Aşçıbaşı'nın nasıl usta olduğunu öğreniyoruz, bu kısımların atmosferi Binbir Gece Masallarını aratmıyor. Kahramanımız diyar diyar gezerken, o coğrafyalara biz de gidiyor, kâh yıldız haritası çıkartıyor kâh çekişe çekişe baharat pazarlığına tutuşuyoruz.


Harika bir kitap Pir-i Lezzet, çok sevdim. Bir an bile düşmeyen temposu, son derece özenilmiş tarihi detayları ve zengin diliyle müthiş bir tarihi fantazi. Saygın Ersin asla hayal kırıklığına uğratmıyor.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.